Mübalağasız herkes günü kurtarma telaşında.Kural, kaide, hukuk, hak ve ahlaki değerler kimsenin umurunda değil.
Birbirini tepeleyerek felaha ereceğini zannedenlerin cahiliye mantığına göre "gemisini kurtaran kaptan"
Tıpkı mahşer günü gibi. İnsanlık yağmalanıyor. Kapanın elinde kalıyor din. Kapış kapış akait.
Çatal dilin görünmeyen mapusluğunda müebbeti yaşıyor mezhep. Kimse kimseyi tanımıyor. Tanımak için özel bir çabaya gereksinim de duymuyor.
Herkes güçlünün yanında saf tutuyor ya da kendini güçlüye ve otoriteye eklemlemek zorunda hissediyor.
Zira kurtuluş umudunu iyice kaybetmiş olanlar teslimiyetle ve kaderine razı olmakla, şahsiyeti erozyona uğramışlığın yol ayrımında.
Durumun vehametini görenlerin ve mevcut toplumsal savrulmuşluğun nahoş halini iyi koklayanların, fazlasıyla korumacı ve iyi niyetiyle "Aman hocam yazma. Hatta bir yerlerde konuşma bile" telkinleri nereden nereye geldiğimizi ortaya koymuyor mu?
"Sana yazık ederler. Yanarım, yanarız da. Elimizden birşey gelmez"
Yahu!…Bu "Yerin kulağı var" jurnalliğine karşı tedirginliğin tavan yaptığı toplumun bu ruh halindeki dejenerasyon, vardığımız sondan bir önceki durak değilde, nedir?
Birilerini ya da alınmış bir kararı eleştiriyorsunuz. Aksayan yönleri işaret ediyorsunuz. Tamiratı imkan dahilindeki bir açmazı toplumsal duyarlılığınızın bir gereği olarak rehabilite etmeye koyuluyorsunuz.
Hemen boydan ayağa katran karası baş aşağı boca ediliyor. Boynunuza asılan düşman yaftasıyla cahil ile cuhalanın lincine gark ediliyorsunuz.
Bu durumun Ortaçağ Avrupasının meşhur cadı avlarıyla ve korkunç engizisyon şiddetinden ne farkı var?
Soru şu:Kim kiminle yarış halindedir ya da kim kimin rakibi?
Cevap: Ne o ne bu. Hiçbiri.
Belliki, bütün soruların cevabı ortak. Cevabı ise Hak ve Hakikat.
Varmak için halasa, terk ederseniz ilim denen gerçek mürşidi.
Ne kadar alim varsa yenmiş. Ne kadar cahil varsa hepsine yenilmişliğin gerçeğinde.
Bütün yollar tek bir menzilde düğümlenecek. Çözebilene aşk olsun. O'da göstere göstere gelen Yolun sonu.