Kişi bildiği kadar sorumludur hayatta. Çünkü bilmek ve bilgiye hakim olmak durumu kişiyi toplumda hep bir adım öne çıkarır. Çünkü bilmek görmek ve duymak, anlamak ve anlatma sorumluluğuna sahip olmak demektir. Çünkü bilmek kabullenmek ya da karşı gelmek demektir. Yani bilmenin dinamik yapısı insanı aktif bir eylem sürecine itekleyen bilinçli olma hâli yaratmakta ve bu durum kişiyi sahip olduğu bilginin yapısına ve boyutuna istinaden sorumlu kılmaktadır.

Yani bilmek eylemde bulunmayı gerektirir. Biliyorsan farkındasın demektir. Ve bilginin insana kattığı en güzel şey farkındalıktır. Yani gerçeğe ve doğruya hâkim olma durumudur.

Ve bu durum her insanın kaldırabileceği, taşıyabileceği bir durum değildir. Çünkü gerçeklik kişiyi yansımalardan ve yalanlardan kurtaran kişinin sahip olduğu körlüğü bitiren, farkındalık seviyesini arttırarak kişiyi harekete geçmeye zorlayan, sorumluluk getiren, çağdaş ve medeni olmaya itekleyen, gelişerek değişmesini zorunlu kılan ve en önemlisi insanın kendini gerçekleştirme durumuna olanak sağlayan bilinçli var olma hâlidir.

Körü körüne saplanıp kaldığı kısır düşüncelerin pençesinde boğulan günümüz insanı bu bilinçli olma haline sözde yakın ancak özde epey uzaktır. Bilgiye sahip olmak ve sahip olduğu bilginin gereğini yapmak konusunda hiç bir gayret göstermeyen ancak mış gibi yaşayan insanların bilgi kıtlığında boğulan bir toplum olmamızda bundan olsa gerek. Bilginin sorumluluğundan kaçmak ve bilinçli bilinçsiz olma halini tercih ederek mantığını anlamadığı ancak tüm hayatını ve kararlarını bu doğrultuda şekillendirdiği bir koyun olma durumunu yaşamak daha kolay geliyor maalesef.

Toplumda göze çarpmadan var olma tercihi, o toplumun eğitim ve kültürel yapısına paralel kalitede oluşan normlarına inanmayıp içten içe kabul etmese bile kafasını kaldırmama hali mensubu olduğu, ticari ve sosyal ilişkilerini kurduğu toplum tarafından kabul görme isteği ile kurduğu hayat zamanla kişinin özsaygısını yokediyor.

Çünkü sürü psikolojisi ile toplum içinde kendi benliğini, değerlerini ve özünü kaybederek asimile olan, kendi yaşam biçimine ket vurup başka benlikleri özümseyerek onlar gibi yaşamaya çalışan insan aslında en çok kendine ihanet ediyor. Mutsuz ve huzursuz bir kısır döngünün içinde can çekişiyor. Çünkü toplum kişinin farklılıklarını yok ederek sıradanlaştıran bir mekanizmaya sahiptir. Ve bilgiye giden yolda sorgulayan beyinlerin yatağı değildir. Oysa toplumları ileriye taşıyan kişiler hep kendi yollarından giderek farklı düşünce ve yaşam biçimi geliştirmiş, bilgiyi ve gerçeği kendi yöntemleriyle deneyimleyerek elde etmiş insanlardır.
Osho der ki; Toplum şunları öğretir: “Adem ve Havva’dan beri senin atalarının ve onların atalarının ve onların atalarının da yürümekte olduğu o en işlek yolu seç. Milyonlarca insan bu yoldan geçtiğine göre sen de bu yoldan gidersen yanlışa düşmemiş olursun”. Fakat bir şeyi unutmayın: ‘Kalabalıklar asla gerçeği deneyimlememiştir’. Gerçek sadece bireylerin başına gelen bir şeydir.”

Gerçekliğe ulaşarak varolmanın dayanılmaz hafifliğinde buluşmak dileğiyle.