Eylül ayı çok güzel bir aydır. Serinliğin ve sıcağın birbirinden ayrılmadığı,şöyle bir dinlenmiş, durulmuş insan duygusuna en yakışır; ilkbaharın tetiklediği çılgın duyguların demini aldığı aydır... Hele Antep'e Eylül çok yaraşır! O kadar sıcaktan nefes alamazken, balkonlara dahi vantilatör konulduktan sonra; nasıl diyeyim, bir kendine geliş, hatta bir kendini buluştur Antep için Eylül! Sıcaktan nefes alamadığın anlara inat pencerenden gelen esintidir... Öyle güzeldir... Öyle iyi gelir... Yaşama yeniden başlamak gibidir dingin ve berrak.. Tam da tatlı bir esinti uğrarken pencereme, pek romantik şeyler yazasım geliyor; bir el dokunuyor omuzuma, "Pıştt" işte orda dur diyor!.. İçimden gelen bir ses Eylül keyfine izin vermiyor! Yani, insan güzel şeyler yazmak istiyor, bu kadar basit, bu kadar insanca... Aşk, en çok Eylül'e yakışır, mesela, tam demindedir, tam da mevsimidir ama şehitlerin bir iki tane olduğu güne şükreder hale geldiğimiz ortamda Eylül'ün hazzı olmuyor be usta :( "Usta" dediğim; Eylül, Nisan, Haziran, dört mevsim her zaman hiç durmadan hep keyifli şeyler yazalım diye uğraşmış insanlar! "Keyifli şeyler yazmak" ne kadar önemlidir, bilir misiniz? "Keyifli şeyler yazmak" için; Yaşadığınız ülkenin pek ciddi problemleri olmaması gerekir, toplumsal anlamda her şeyin yolunda gitmesi, gidemediği yerde sosyologların özgür şekilde toplumu uyarması, gerekli tedbirlerin sosyologlar eşliğinde hükümet tarafından alınması demektir. Taciz ve tecavüze meyilli kişiler üzerinde psikologların araştırma yapmaları, topluma kazandırılma ve topluma nasıl yararlı bir birey olabilirler, bunların oranlarını sınayıp, tedaviye ihtiyaç duyanların tedavilerinin bir an önce gerçekleşmesi için yardımcı olmaları gerekmektedir. Saçma sapan olan yasalara rağmen sağduyulu karar mekanizması olması gerekir insanlarda.. Yoksa bumerang gibidir bu gibi işler.. Bugün bir gariban harcanır, yarın öbür gün aynı durumda kızınız, karınız olur.. Lakin, o zaman o yüksek yargı farklı karar verir. Bu duruma "normaldir" deyip sineye çekip sessiz kalanlar olduğu kadar, "Nedir bu adaletsizlik!" diye sesini yükseltenlerde olacaktır, kesin.. Şöyle o tatlı serinliğe kendini teslim edipte, aşk meşk yazıları yazası geliyor insanın ama ne mümkün.. Olmuyor yazamıyor insan; ders kitaplarından Atatürk ile ilgili izler siliniyor, zam üstüne zamlar geliyor, harçlar kaldırıldı diye söylemler oluyor, öğrenciler sevine sevine gidiyorlar, bir de bakıyorlar ki harçlar kalkmış ama "Eğitim giderleri" adı altında masraflar çıkmış meydana!!.. "Hayvan Hakları"nı koruma diye de bir çalışma var son zamanlarda..Hayvan hakkı mıdır, hayvan katliamı mıdır, belli değil. Yok efendim, evcil hayvan besleme sayısı sabitlenecek, fazla olanları atın sokağa denilecek, sokağa atılan her bir evcil hayvan içinse bilmem kaç yüz lira ceza kesilecek! Bu mantık ötesi duruma gülünür ancak fakat gülemiyoruz! Gelelim eğitim sistemine; 4+4+4 için çok şeyler söylendi, yazdı çizdi yorumlar yaptı bir çok kişi, içlerinde konunun hakimi olanlar da vardı, toplumun vatandaşları da... Hangi ses, hangi söz, hangi satır ciddiye alındı? Bu ciddiyetsiz ortamda ciddi olan şeyler de var.Mesela, vatandaş vergisini, donuna kadar da olsa, ödeyecek! İşverenin donuna dokunulmayacak: Zira, son yasa ile işverenler destekledikleri partilere sonsuz yardım yapabilecekler! Haa, "Destekledikleri Parti" "İstenilen" parti olmazsa, durum değişiyo tabi! Bir maliye denetçisi, bir bilmem kim, istediği kadar doğru olsun dürüst olsun, hani o haberlerde okuyup da geçip gittiği "Oda TV" nin başına gelenler, hani "Vatan hainliği" ile içeri tıkılan onlarca profesörlerden, askeri yetkililerden, daha ne diyeyim, seçilen milletvekillerinden, komutanlardan biri olup çıkarsa, hiç şaşırmasın. Güzel şeyler yazayım istiyor canım ama ne yalan söyleyim haram oldu.. Hala uğraşıyoruz ya "Güzel şeyler yaşamaya", umut işte, can çıkmadan kaybolmuyor :) Belki, en kolayıdır, "Ben ne yapabilirim?" deyip de sineye çekmek; sesini çıkartmayıpta duruma ayak uydurmak... Bir Eylül akşamında kendi gibi olamayan tüm insanlara şunu diyesim var; Bir Eylül akşamında sevdiğinizi kollarınıza alıp da "Seviyorum!" dediğiniz, ışıltılı saçlarına hafifçe dokunduğunuz oldu mu hiç? Aşk ve sevgi saygı dahil önemsenmedikçe, tecavüz ve taciz alıp başını gidecek.. Vatandaşın hiçbir fikri önemsenmedikçe her bir vatandaş kendini değersiz hissedecek, kendini değersiz hissedenler ise ya bir şekilde kendini önemsetecektir, ya da hayata küsecektir. Hayata küsenler, kendini yakarken, başkalarını da yakmaktan sakınacaklar mı sanıyorsunuz! Değerini kanıtlamak isteyenler için, eğer hükümet, yeterli alan sunmamışsa, apartta bekleyenler her daim mevcuttur! Güzel şeyler yazmak istiyor insan; canı çekiyor!' Aşka dair sevgiye dair.. Lakin durum güzelliklere, keyfe engel!... Yine de aşk ile sevgi ile dik durmak gerek başka çıkar yolu yok.. Yoksa her yanımız cehalet, her yanımız cehennem..­­­