Makina Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanı Ali Peri, herkesin ihtiyaçlarını "yerli malı" üretiminden karşılarsa krizin daha kolay aşılabileceği görüşünde. Büyük mağazalardan ve dışarıdan yapılan alış-verişlerde "ithal" mal yerine yerli üretime yönelinmesinin yanı sıra tekstil ürünleri konusuna da değinen Ali Peri, "Tekstil ülkesiyiz ama, ithal mal kullanıyoruz. Böyle yapılırsa, krizin etkisinden kurtulmak kolay olmaz!" hatırlatmasında bulunurken, bir başka önemli konuya da parmak basıyor : "Zorunlu tüketilen gıda mallarında yerli ürünlerimiz tercih edilmeli. Hatta mahallemizin bekçisi, mahallemizin adres göstericisi bakkallar, kasaplar, fırınlar ve manavlar tercih edilmeli. En azından kendi esnafımızın rahat nefes alması sağlanmalıdır." diyor ve arkasından soruyor : "Ne yazık ki sofralarımızda kullandığımız ve tükettiğimiz gıda ürünlerinin dahi bir çoğu ithal. Tekstil ülkesiyiz ama tekstil ürünlerimiz ithal. Alış-verişlerde yerli ürünler tercih edilmezse piyasalar nasıl canlanır, kriz nasıl atlatılır?" BÜYÜKLERE MASALLAR... Lüks tüketimin "devlet politikası" haline getirildiği izlenimi edinilen bir ülkede tasarrufla ilgili tavsiyeler "büyüklere masallar" gibi geliyor. Marka kulanma ve kullandığı markayı "gösterme" alışkanlığı edinmişlere "hikaye" gibi gelecek tavsiyeler ne derece etkili olur bilemem! Bildiğim, bizim bir zamanlar kutladığımız "Yerli Malı" haftaları coşkusunun yerini "aman sende"ciliğin aldığıdır. "Yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı" sloganı ile büyütülen bizler; kendimiz "yerli malı" kullanmaya özen gösteriyoruz ama, çocuklarımıza ithal mal alıyoruz! Hoca hikayesi gibi... Bir gün "dini bütün" bir vatandaş, hocaya : "Hocam. Genç kızlarımızın çoğu "mini etek" giyme alışkanlığı edindi. Bunun günahı yok mudur? diye sorar. Hoca kararlı ve vakur bir biçimde, "O vaziyette sokağa çıkmak tehlikeli ve çok günahtır. Dikkatli olmak lazım." deyince, adam biraz da ürkek şekilde : "Öyle diyorsun ama hoca efendi. Sizin kızınız da mini etek giyiyor" deyince Hoca; "O da mini etek giyiyor ama, yakışıyor haspaya" karşılığını verir. Hoca fıkrasında olduğu gibi yaşayamadığımızı yaşatmayı, giyemediğimizi giydirmeyi.. çocuklar "mahrum kalmasınlar" merhameti arkasına gizlersek bundan kim zarar görür? Toplum mu, kendimiz mi? EĞİTİM EKSİKLİĞİ BUNLAR... Çok değil bir kaç yıl önce büyüklerimiz "eskisi olmayanın yenisi olmaz!" derlerdi. Acaba, şimdiki büyüklerimizden kaçı çocuklarının ne kadar "eski" ne kadar "yenisi" olduğunu biliyor? Şimdi mantık şu : "Biz görmedik bari onlar görsünler..." Kendi anne-babalarından gördükleri gibi çocuk yetiştirecek yeni nesile, değişik bir "savurganlık" ve "israfa" davetiye çıkarılıyor olmuyor mu? Söyleyecek söz bulamıyorum! O zaman tüm ipler kopar herhalde? Bence yine de bir çözüm yok değil. İlköğretim "müfredatına" konulan ıvır-zıvır öğretiler yerine, gelecek nesle nasıl baba olmaları gerektiği, anne babalarının kendilerine davrandığı gibi davranmamaları öğretilmelidir. Bilindiği gibi İslamiyette yeme içme gibi konulara sınırlama getirilmemiş; israfın "haram" olduğuna dikkat çekilmiştir... Burdan da anlaşılacağı üzere tasarruf konusu, hem milli eğitim hem de din adamlarının üzerinde durması gereken bir boyuta ulaşmıştır.