Nasıl ki; "gerçek anlamda özümseyen, sanatı kendi kişili-ğinde eriterek güzel şeylere dönüştürebilen; "İNSAN OLMAK" bilincini en üst sevi-yeye taşıyan, kendini aşan, karşılık beklemeden sürekli kendinden veren, geçmişten geleceğe seslenebilen" Ya da; " Herkesin duyduğunu, herkesin görüp hissedip, düşündüğünü farklı şekilde gören, hisseden, farklı şekillerde yorumlayıp yansıtan, duyulmayanı duyup görülmeyeni görene" sanatçı deniliyor ise.... Yazar; "yazdığının sahibi olandır,"yazdıklarını özümsemiş, içselleştirmiş ve dışa vurumunu yazarak gerçekleştirmiş sanatçıdır." Bu şartlarda nasıl ki eline her mikrofon alanı sanatçı diye tarif edemezsek eline her kalem alanı da yazar diye takdim edemeyiz. Benim gibi acemi, yazmak mücadelesi verenlerin, heyecanı ve tecrübesizliği geçene kadar yapacağı en güzel taktik; bugün olduğu gibi niçin yazdığını neden yazma gereği duyduğunu sorgulayarak geçiştirmektir. Yazar neden, niçin yazdığına kendini inandırarak cevap verebilirse sanırım yolun en zor bölümünü atlatmış olacaktır. Ustalık öyle lafla olmuyor..." Deneyim, dinginlik, sabır ve feraset gerektiriyor, yani ilk adımı attıktan sonra tecrübeye giden yolda emeklemeden, "tavuk olmadan tara çıkmak" deyiminde olduğu gibi ben yazdım güzel yazdım, güzel düşündüm demekle olmuyor... Benim gibi işe başlarken Türkan Şoray misali, şunu yazmam, bunu çizmem demek işin özüne ihanetten başka bir şey ifade etmiyor. Şu sıralar öyle şeyler yazmalıyım ki; okuyanı ayağa kaldırsın, elden ele dilden dile dolaşsın,kısa sürede manşet olsun, herkes yazdıklarımdan bahsetsin iddiasında olacak kadar saf değilim; ancak haddimi bilerek düşündüklerimi yazmak durumundayım... Her ne kadar bazı gazete okuyucusu "reklamı verilmiş mi, verilmişse ön sayfada çıkmış mı? ihale ilanı var mı? kayıp çalıntı ilanı çıkmış mı? Ya da kendiyle ilgili kurumuyla ilgili bir haber var mı?" diye gazete alıyor-okuyor olsa da... Gerçek bilinçli, kültürlü gazete okuyucusu hele hele yerel medya okuyucusu gazetesini açtığında, kendini ailesini ilgilendiren konu arar, polemik arar, siyaset arar, toplumsal gerçeklere parmak basılsın ister ona bakar... Madem bu işi yapacağız layıkı ile yapmalıyız. İnsan olarak nasıl ki komşunuzun evi yanarken ben itfaiyeci değilim müdahale etmem karışmam, bana ne deme şansımız yok...Yazmak hevesinde iseniz konu beğenme,kendinize sınır koyma hakkınız yok demektir. Günümüz memleketinde ayakların baş başların ayak olduğu bir dönemde, at izi it izine karışmışken dereden tepeden, dağdan bayırdan yazma lüksümüz yok. Memleketi tek başına kurtarmak iddiasında değiliz ancak suspus olma, bekleyip görme, olup bitene duyarsız kalma hakkımız da yok diye düşüyorum. Farkımız düşündüklerimiz olmalı. Herkesin aynı şekilde düşündüğü yerde, hiç kimse fazla düşünmüyor demektir. Walter Lippman