Hz Ömer, "İyilik yaptığın kişiden gelecek darbeye karşı hazırlıklı ol! Buyurmuştur. 
Yine adamın birine demişler ki; "Filanca sana pusu kuruyor, sana kötülük edecek, senin hakkında kötülük düşünüyor."
Adam şaşırmış ve şaşkınlık içinde şöyle demiş: "O bana kötülük edemez. Çünkü ben ona iyilik yapmadım ki!" Sezar, kendini öldürmeye gelenler arasında üvey oğlunu da görünce o tarihi ve artık hemen hemen herkesin dilinde olan meşhur sözünü fısıldamış: "Sen de mi Brütüs?" diye haykırmıştır... Evet, olumsuz bu bakış açısı belki İslami, belki insani de değil ama günümüz konjonktüründe, "İyilik ettiğinden alırsın darbeyi." sözü maalesef gerçek olmaktadır. İstediğiniz kadar soru sorun ve istediğiniz kadar bu konu ile ilgili yorumlarda ve felsefik tartışmalarda bulunun sonuç değişmeyecektir... Hayatımızın her alanında işi yapma ile ilgili olarak iki kesim insanla karılaşacaksınız. "Yük olanlar ve yük alanlar." Bu iki kesimin zaman zaman birbirine karıştığını göreceksiniz. Yük olanların canhıraş feryatlarla, "Ben yük alanlardanım." nidalarına aldanmayacaksınız. 
Ayırımı çok iyi yaparak gerekli değerlendirmelerden sonra bunu yapanlara, "Ya bir yol aç! Ya bir yol göster! Ya da yoldan çekil!" diyeceksiniz. Eğer demezseniz bir bakarsınız ki yük olan kesimin yapmaya çalıştıklarının ekmeğine yağ sürmeye başlarsınız. Dönüp de incittiklerinize bakmadan, "Bak bana adam olamazsın demiştin ben vali oldum." diyen mirasyedi evlat durumuna düşerseniz. Ancak o mirasyedi evlada babanın verdiği muhteşem cevabı unutursunuz: "Ben sana Vali olamazsın demedim adam olamazsın dedim." İşte değerli dostlar sorun adam olmakta yatmaktadır. Adam olmak yerine kıvırmayı kendine ilke edinen; ilkeli olmak yerine seviye kaybı yaşayan; dürüst davranmak yerine "Külli müneccimül kezzap" olmayı kendine layık gören;"Kişinin eylemi bilgisini, bilgisi bilincini, bilinci inancını aşamaz, inancı aklını aşamaz, aklı tasavvurunu aşamaz." sözü gereği kişilik, anlama ve anlamlandırma sorunu yaşayan; ömrü boyunca gazetelerinin sonuncu sayfalarında kalmış, birinci sayfaya çıkarılınca zirve hazmedemeyen; makama ve mevkiye kul olup birden bulunduğu makamın rengini alıp geçmişini ve geçirdiği merhaleleri unutan kişileri hayatımızda çok fazla görmek hiç de zor değildir artık. İşin en ilginç yanı ise, bunu yapanların incir yaprağı ile örtmeye çalıştıkları ayıplarının biliniyor olması... Zannediyorlar ki kimse bu yaptıklarımızdan haberdar değil... Siyasette ve sivil toplumda Anadolu insanı ile zirvelerin arasına, mirasyediciler, ikiyüzlüler, kıymet bilmezler, ithal kişiler, devşirmeler ve her devrin adamları girmeye başlayınca uçurum keskinleşmeye, fay kırığı çoğalmaya, dalgaların boyu yükselmeye başlıyor. Genelde bu zevat, borsanın tavan yaptığı durumlarda gözükerek tarlacılığın en güzel örneklerini sunmaya başlıyorlar. Bulundukları yerde birden, en keskin savunucu oluyorlar. Birden bukalemun gibi envai renge bürünüyorlar. 
Gariban Anadolu insanı da Abdurrahim KARAKOÇ'un şiirindeki gibi:

"Gitmişti makama arz-ı hal için
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını." başını önüne eğerek ve yüreğinin derinliklerine atarak sabırla beklemeye başlıyor. 

Uzun olmayan bir zamanda sabrının mükafatını da alıyor. Samimiyetle çalışan ve asaletinden taviz vermeyenler kazanıyorlar en sonunda. Bu senaryo yılardır böyle sürüp gidiyor. Her anlamda "Kadrolara Memleketin Uluları, Kitlelere de memleketin koyunları" olarak bakıldığı bir sistemin karaya oturmasının an meselesi olduğunu anlamak için müneccim olmaya da gerek kalmıyor... Vefayı kişiler hayattayken göstermeyen bir toplum olarak artık toprak altındakileri muhabbetle andığımız kadar yaşayanlara da gereken ihtimamı gösterilim. Ve bilelim ki, "Allah kimseye zulmetmez insanlar kendi eliyle yaptıklarının cezasını çekerler." 
Samimiyetle çalışan; gece gündüz demeyen; emeğini ve zamanını bulunduğu yerde limitsiz harcayan; bunu yaparken ailesinden esirgediği zamanı ait olduğu yere veren; eserler bırakan; kimsenin olmadığı zamanlarda davayı sırtlayan; cefayı çekip sefayı süremeyen; yaptıklarını menfaati için değil toplum ve ülke menfaati için yapan; bulunduğu makamı ve mevkiyi kendi menfaatine kullanmayan; "Kim var?" diye seslenildiğinde çağrıya şartlar ne olursa olsun en önde cevap veren; önceliği fikirleri, ülke için talepleri, yaşama sebepleri olan; kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih eden; lop meclislerinde değil, cop meclislerinin müdavimi olan; idealleri için yıpranan, yıpratılan kişileri, yetkilileri ve söz sahiplerini sadece makamdayken ve ölünce anmayınız lütfen. 
Zaten farkında değilsiniz ancak siz onları unutarak yüz bin kere öldürmüş oluyorsunuz. Vefasızlık gösterilen için bu durum ölümlerin en acı olanıdır sanırım... 
Birçok alim, "Vefa dindir." demiştir o zaman hep birlikte soralım: "Vefa dinse, vefasızlık nedir? Muhabbetle...