Her siyasetin merkezinde kendine yer bulan, buna mukabil her dinin siyasal tezahürlerle kendini tamamladığı bir dünya düzleminde yaşıyoruz.
Kart sesli ayinlerin, beyaz gölgeli kardan adamı tarihin her döneminde aynıydı.
İsa'nın ilk vaazlarını verdiği Nasıra'dan, 1099'daki Büyük Haçlı Mezalimine, Ponce Pilate'den günümüzdeki Evangelist yayılmacılığa kadar Hristiyan ekaliyeti her zaman siyasal davrandı.
Vatikan'ı çevreleyen kalın ve yüksek istinat duvarlarının gerisindeki Konsül ve Papa, çoğu kez keşif harekatlarını gerçekleştiren kaşiflere, Baba, Oğul ve Ruhül Kudüs adına tebliğatını derhal kaydıyla uyulması zorunlu birer emirler manzumesi olarak sundu.
Zira Dindarların yani Hristiyanların, Barbarlara ve Hristiyan dini dışındaki inanç biçimlerini Dinsizlik olarak gördüklerinden dolayı, dinsizlere karşı şiddetin her türlüsünü uygulamakta bir beis görmüyorlardı.
Hristiyanlık kılıçla, kanla ve ölümlerle yayıldı. Tıpkı gönümüzde olduğu gibi.
Vatikan öngördüğü ruhani planın başarıya ulaşması için AB'nin siyasal planlarıyla kendini uyumlu hale getirdi. Bu yolla Vatikan'da ve Brüksel'de oluşan ruhani ve siyasi çete aynı amaçla birleşti.
Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika.. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hristiyanlaştıralım. Asya'yı Hristiyanlaştırmanın yolu ise Türkiye'den geçmektedir.
Bu sözler Papa II. John Paul tarafından 1999 yılında sarf edilmiştir. Avrupa Birliği giriş sürecinde Aday ülke olan Türkiye'ye karşı uygulanan reçete ve koltuğunun altına sıkıştırılan ev ödevleri, Papa II. John Paul'un nihai hedefine hizmet edecek emarelerle doludur.

TAŞERONLAR UYGULADI

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Hristiyan yayılmacılığına ve onun siyasal boyutu olan Emperyalizmin muhalefetine rağmen kurulmuş milli bir devlettir.
Çoğunluğunu Müslüman Türklerin oluşturduğu Cumhuriyet Devleti, Batılı Emperyalist Devletlerin iki yüzlü ve riyakar politikalarını, bizzat yaşadıkları olaylarla uygulama sahasında gördükleri için gerekli önlemleri almışlar ve bu bir dizi önlemi yasalarla teminata kavuşturmuşlardır.
Yabancılara toprak ve mülk satışıyla öngörülen koşullar, Fener Rum Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu ve Statüleri, Fener Merkezli Ortadoks bir Din devleti fikriyatının hayata geçirilme kaygısına set çekmiştir.
Azınlık vakıflarının sahip olduğu Kilise Mülküne ait taşınmazların akibetini düzenleyen yasalar aynı amaç çerçevesinde oluşturulmuştur.
Zira tarihin her döneminde fitne ve fesat kiliseler vasıtasıyla geniş bir hareket kabiliyeti kazanmıştır.
Zamanla kiliseler, Hristiyanlığın planlarına uygun olarak beyin yıkama ve akabinde askerlik şubelerine dönüştürmüştür.