Yeni bir doğumun sancılarıyla kıvranan bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyanın adı Anadolu. Ezeli ve ebedi vatan.

Bedeli tekrar tekrar ve misliyle ödenmiş olan özyurdumuz.

Tarih kavimleri zaman zaman imtihana tabi tutar. Türlü kumpas, entrika ve ihanetlerle dolu bir garya kuyusundan çıkmayı başaranlara millet, o milletin yaşadığı topraklara ise vatan adı verilir.

Toprağı vatan kılmanın, kavmiyeti milletleştirmenin en keskin ve yakıcı sonucu bu sürecin sonunda ortaya çıkar.

Sahipsiz vatanın batması haktır

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır

Mehmet Akif Ersoy’un bir asır önce bu dizeler vasıtasıyla dile getirdiği realite, içinde bulunduğumuz konjonktürel durumu özetlemesi açısından son derece önemli.

Türk toprakları muhtemel bir iç savaşın senaryolaştığı ve topraklarının parçalanacağı bir plana göre yeniden dizayn edilmektedir.

Bu manada tarih, Türkleri yeni sınavın eşiğine kadar getirmiştir.

Düşman unsurlar siyasal ve ekonomik donanım açısından tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar güç depolamış, içerideki ve dışarıdaki odaklar aynı nihai hedefe kilitlenmiştir.

Gaflet ve delalet evrelerini geçerek, üçüncü evreye demir atan siyasi erk, Türk milletine Anadolu’nun yeniden fethedilmesinden başka bir alternatif bırakmamıştır.

Bakatalı soysuzlar ve Pilihozlu cibiliyetsizler tarafından yönetilme bahtsızlığına mahkum edilen millet bu sürecin sonunda yeni bir Ergenekon çıkışı için kapıları ardına kadar açacaktır.

"Türkler başa Türk ister" çığlıklarıyla başlayan sosyo siyasal isyanları bugün olduğu gibi Kuyucu Murat paşa gibi devşirmelerle bastıranlara, en güzel cevabı M.Ö. 36 yılında Çiçi Kağan vermişti.

"Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur. Atalarımız, bizlere geniş ülkelerle birlikte Hürriyet ve İstiklali de emanet ettiler. Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri adi bir ömür uğruna feda edemeyiz. Hepimizin bildiği gibi, savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsekte kahramanlığımızın şanı yaşayacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin öncüsü olacaktır".

Çiçi Kağan ordusundan 10 kat daha güçlü olan Çinlilere karşı son savaşçı toprağa düşünceye kadar mücadele etti.

Türk milletinden başka hiçbir millette olmayan bu haslet yaklaşık 2 bin yıl sonra Mustafa Kemal’in işaret ettiği, "Ya istiklal, ya ölüm" şiarına dönüştü.

Sonuç; Türkiye Türkiye’den, Türkiye Türkler tarafından yönetilmelidir. Dengelerin aksi yönde değişmesi demek. Emperyalizmin giderek şımaran işbirlikçilerle bölgeyi bir alev topuna dönüştürmesi demek olacaktır.

Bu tespitleri paranoya ya da evham olarak niteleyenlere, "bekleyelim görelim" demekten başka çaremiz yok.

Zira en büyük dehşet, tarihin rahminde sizin için biriktirdikleriyle karşılacağınız o günlerin tanığı olacaktır.