Galatasaray maçıyla yine düştük yeni bir heyecanın peşine… Rakip, dünyaca ünlü hocası ve Turkcell Süper Lige bol kepçe yetecek kadrosuyla Kamil Ocak'taydı. Umudumuz geçen sezon Fenerbahçe'ye uyguladığımız tarifedeydi. Çünkü FB'de Avrupa şampiyonu İspanya'nın hocası ve La Liga'nın gol kralıyla süslü kadrosuyla çıkmıştı karşımıza… İlk 20 dakikada geçen yılın geçen yılda kaldığını hatırlattı bize misafir takım, 2-0 olmuştu skor. Neyse, gol yemeden aklımız başımıza gelmeyecekti ya, ondan sonra oynamaya başladı bizimkiler… Orta sahada geçen sezondan kalma dişe dişe mücadele, arkasından ilk 11'in tek yeni transferi Julio Cesar (99)'ın parmak ısırtan golü… Tabata'nın hakeme inat iki defa gole çevirdiği penaltısı… Ancak olmadı istediğimiz gibi… 3-2… Maçın umut veren adamı sıfır kilometre Julio Cesar (99) oluyordu. İkinci hafta Kayseri deplasmanındayız. Kayseri de bizim gibi sancılı bir takım durumunda… Ligin kalburüstü takımlarından biri olmasına rağmen bir türlü istediği hedefe ulaşamamanın getirdiği sancılar… Her geçen sezon gücünü ve ruhunu kaybeden bir kadro, önce Gökhan Ünal'ı Trabzon'a, bu sezon da Mehmet Topuz'u FB'ye… Deplasmandayız; ama rahat oynuyoruz, gol pozisyonlarına giriyoruz. Ama bir duran toptan GS maçında olduğu gibi amatörce bir gol yiyoruz ki Deumi ve Julio Cesar (55)'dan oluşan defansımızın kariyerine yakışmayan bir gol… Sonrasında uğraş uğraş dur ve nihayetinde Beto'nun bu maçın hakkı bu değil dedirten golü ve Murat Ceylan'nın oflar/ahlar arasında direkten dönen topu… 1-1… Maçın umut veren adamı orta sahanın savaşçı ismi, memleket uşağı Murat Ceylan… Evimizdeyiz, rakip Melih Gökçek'in kişisel hesaplarına kurban gitmesi an meselesi olan Ankaraspor… Kâğıt üstünde iyi bir takım gibi görünse de burası Kamil Ocak, 3 puan bizim olacak/olmalı diyoruz. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor, Jose'nin pek anlam veremediğimiz oyun kurgusu ki özellikle orta saha yapılanması nedeniyle berbat bir ilk yarı ve umut veren son 15 dakikadaki futbolla ancak beraberliği kurtarıyoruz… 1-1… Maçın umut veren adamı alt yapı ürünü olan ve sezon sonunda transfer döneminde yeni bir İsmail Köybaşı etkisi oluşturabilecek İbrahim Ferdi… Ve BJK maçı… Transfer döneminde takımımızla olan alışverişleri sorun olmuş bir takım… Taraftar, Demirören yönetimine uyuzlanmış bir defa… Antepspor iyi yabancı getirir (Tabata), biz alırız; Antepspor alt yapıdan iyi futbolcular yetiştirir, biz onların hepsini alırız (Ayhan, İbrahim Üzülmez, Gökhan Zan (her ne kadar BJK'den kiralık gelip oynamışsa da biz de öğrendi futbolu, Nurullah Sağlam'a duacı olanlardandır kendisi), İbrahim Toraman, Erkem Dağ, İsmail Köybaşı)… Neyse, maça dönelim: Ankaraspor maçında alınan sonuçtan ve oynanan futboldan dolayı taraftarımız pek umutlu değil bu maçtan… Ama yine hesaplar birbirine karışır, ilk 30 dakika Antepspor iyi bir golcüsü olsa maçı domine edecek pozisyonlar yakalar arka arkaya… Taraftarı olmasa BJK oyuncularının top oynamaya niyeti yok… Sonrasında bizim orta sahanın biraz oyundan düşmesi ve geriye yaslanmasıyla ceza sahamızın önünde kitlenen bir maç… İstanbul'dan alınan 1 puan ve 8 milyon Euro iyidir deyip evimize dönüyoruz… 0-0… Maçın umut veren adamı Paf ve GASKİ'nin emektar kalecisi Mahmut Bezgin… Evet, sevgili okurlar… İlk dört haftanın sonunda Jose'nin oyun mantalitesine baktığımızda özellikle orta saha kurgusunun her maçta bize problem yaratacağını söyleyebiliriz. Çünkü orta sahanın yükünü çekecek oyuncuların oyunun her iki yönünü de oynayabilecek nitelikte olması gerekiyor. Erman Özgür, Ferdi, Ahmet Arı, Julio Cesar (99) gibi oyuncularımızın ki bunlara Beto'yu da ekleyebiliriz daha çok rakip sahada oynamayı sevdiklerini, geriye dönüp pek katkı sunmadıklarını gördük bu dört maçta… Özellikle Ferdi ve Ahmet Arı gibi ofansif yönü gelişmiş genç jenerasyonun oyuncuları kesinlikle kendilerini iki yönlü oynayabilecek biçimde geliştirmelidirler. İsmail Köybaşı ve Tabata modellerine bakarlarsa bunu açık biçimde görebilirler. Çünkü, İsmail her ne kadar savunmanın solunda oynuyorduysa hücum bindirmeleriyle de ön plana çıkmıştı. Aynı biçimde Tabata'yı Alex, Lincoln, Delgado gibi modası geçmiş 10 numara tabir edilen oyuncu formatından ayıran özellik de buydu. Tabata takımın ofansif yönüne katkı sunduğu kadar defansif yönüne de katkı sunmaya çalışan bir oyuncuydu. Geçen yılın istatistiklerine bakıldığında da bu durum çok rahat görülebilir. Peki, umut var mı?... Evet, her zaman umut var. “Nasıl başlarsan öyle gider.” anlayışının futbolda bir karşılığı olmadığını bu oyunu yakından takip edenler bilir. Geçen sezon BJK kötü başladı; ama sezonu en tepede tamamladı. İlk dört haftada 12 puanın 3'ünü hanemize yazdırmış olmamız, taraftarın doğal olarak tepkisine neden olmakta ve Sayın İbrahim Kızıl yönetiminin gerek bu sonuçlardan gerekse de son Tabata transferinden dolayı taraftarın öfkesini daha bir olgunlukla/anlayışla karşılayabilmesi gerekirdi. Taraftara “çapulcu”, takımımıza “babasının bakkal dükkânı” muamelesi yapması kendisinin saygınlığına zarar vermektedir. Bizler taraftar olarak tabii ki takımımız kadar takımımızı yönetenlerle de gurur duymak isteriz. Sayın Başkan, Tabata transferinden dolayı Demirören ve kendisinin yıpratılmaya çalışıldığını iddia etmektedir. Sayın Başkanımızın şunu artık anlamasını istiyoruz: Sayın Demirören'in yıpratılması falan Antepspor taraftarının hiç de umurunda değildir… Bizi Gaziantepspor ve yönetimi yani sizin/bizim yaptıklarımız ilgilendirir… Diğerlerinin -tabiri caizse- canı cehenneme… Çünkü medya tarafından üç büyüklerin taraftarı olmanın empoze edildiği bir ülkede bu futbol emperyalizmine direnip kendi şehrinin takımına sahip çıkmanın onurunu ve gururunu yaşıyoruz… İki taştan ocak kurulmaz Sayın Başkan'ım… Ocak kurulması için üç taşa ihtiyacımız var: Yönetim-takım-taraftar… 40. yılda bunları başarmak elimizde (mi?)…