Yıllardır dikkatimi çeken ama yazmaya fırsat bulamadığım ekmek konusuna Sayın Ökkeş Özekşi ''Haftaya Bakış'' yazısında kısaca değinmişti. Düşüncelerimi tetikleyen bu tespit Gaziantep ekmeğini masaya yatırmam konusunda itici güç oldu.

Gaziantep ekmeği neden Türkiye'nin en kötü ekmeğidir?

Önce ekmeğin hammaddesi olan un ve buğdaydan başlıyorum. Son yıllarda tarımla uğraşanlar GDA'sıyla oynanmış tohumlar ekmekteler. Maksat daha çok ürün almak ve girdi fiyatları sürekli artan ama ürün fiyatlarında yeterli artış olmayan buğday üretiminde zarar etmemektir. Konu yalnızca GDA'sıyla oynanmış tohumlarla da kalmıyor. Kullanılan zirai ilaçlar, yapay gübreler, yüzeyinde kimyasal maddelerin doyuma ulaştığı tarlalarda girdi yüksekliğinden doğan emek eksikliği nedeniyle üretilen buğdayların sadece adı buğdaydır. Buğday tanelerinin içinde doğal buğdayda bulunmayan garip maddeler mevcuttur.

Sözünü ettiğim buğdaydan yapılan unlara un fabrikalarının bir şeyler katıp katmadığını bilmiyorum. Araştırılması gereken bir konu da bu.

Gelelim ekmek üreten fırınların durumuna.

Belediyeler ekmek fırınlarını kontrol etme fırsatı bulduğunda sadece temizlik ve gramaj konusunu incelemekteler. Bunun dışında kontrol yoktur. Buna rağmen acaba temiz ekmek yiyebiliyor muyuz? Bence hayır. Evimin yakınında üç ekmek fırını var. Bunlardan birinden ekmek alırken bir şey dikkatimi çekti. Ekmeği pişiren kişi tezgahın altından uzunca bir sopaya bağlanmış ve bezden yapılmış bir fırça çıkararak fırının içini sildi. Ekmek almaktan vazgeçtim. Çünkü fırını sildiği fırçayla bir bacayı temizleseydi baca kirlenirdi. Ayrıca terlik giymiş bir çocuk ekmeklerin atıldığı ağaç tezgahın üzerinde sağa sola koşturup çıkan ekmeklerin altını fırçalıyordu.

Genel olarak fırından el yakacak sıcaklıkta çıkan ekmekler plastik poşetlere doldurulup verilmekte. Yüksek sıcaklıkta ekmek doldurulan bu poşetlerde kimyasal ve kanserojen buharlaşmalar olmaz mı?

Asıl önemli olan konuya geliyorum şimdi. Öyle sanıyorum ki, fırıncılar yakıttan kar etmek için fırınları iyice ısıtmadan ekmek çıkarmaya başlıyorlar. Alevlerin arasında pişen ekmeklerin altında yanıklar oluşuyor. İri noktalar halindeki bu yanıkları elinizle koparıp parmaklarınızın arasında ezdiğinizde yanık motor yağı benzeri bir zift parmaklarınıza bulaşmakta. Sabunla yıkamadan da çıkmamakta. GDA'sıyla oynanmış, kimyasal maddelerle beslenmiş buğdaylardan yapılan ekmekteki bu yanıklar kanser oranlarının artmasına büyük katkılar sağlamaktadır. Sofrada koparıp bir kenara bıraktığım ekmek yanıklarını toplayıp biriktirsem ayda birkaç kilogram yanık ekmek toplanacaktır.

Belediyeler yanık ekmek üreten fırınları kontrol etmeli, yanık ekmek satan fırınlara da ağır cezalar uygulamalıdır. Ayrıca konu sadece belediyelerin görev alanıyla sınırlı da değildir.

İl Sağlık Müdürlüğü, belediyeler, halk sağlığıyla ilgili diğer kurum ve kuruluşlar bu konu üzerinde hassasiyetle ve taviz vermeden durmak zorundadır.

Bütün fırıncıları dahil etmediğim bir başka konu daha var. Ekmeklere güzel koku ve tat versin diye ekmeğin üzerine serpiştirilen çörek otunun kullanılması yasaklanmalıdır. Kimsenin midesini bulandırmak istemem ama bazı gerçekleri hatırlatmak da bizim görevimizdir. Bazı pis ve kirli fırınlar fare pisliklerini kamufle etmek için ekmeğin üzerine çörek otu serpmekte. Çünkü fare pisliğiyle çörek otu arasında büyük benzerlikler var.

Tezgahta ekmeği tırnaklayan tırnakçıların tırnakları ne kadar ara ile kontrol edilmekte? Ayrıca ekmek alırken bu tırnakçıların yüzünden akan terleri görmeyen kaç kişi var? Kaç tırnakçı ellerini hamura sürmeden önce yıkamaktadır?

Kullanılan unlara un demeye dilim varmıyor. Kimyasal madde demek daha doğru olacak herhalde. Sayın Özekşi'nin dediği gibi ekmek soğuduktan sonra tahta parçası gibi donmakta. Donmayanlar da lastik gibi olmaktalar. Ekmekten yapılan halatlarla yolda kalmış arabaları çekmek mümkün.

Acaba yaşlandım da gücüm mü yetmiyor diye düşündüğüm zamanlar oldu. Ekmeği kıvırıp elime alarak çekip koparmakta zorlanıyorum. Ayrıca taze ekmeğin o nefis kokusu da yok artık.

Çocukluk yıllarımda annem her sabah yufka açardı. Pişen ekmeğin nefis kokusu yüz metre uzaktan rahatlıkla alınırdı.

Gaziantep'in Türkiye'nin en kötü ekmeğini yediği doğru ama konunun yalnızca Gaziantep'le sınırlı kaldığını sanmıyorum. İsrail'in GDA'sını değiştirdiği tohumlar her yıl yeni tohum alınarak ekilmek zorunda. Aksi halde ürün vermemekte. İsrail istediği takdirde ne olduğu bilinmeyen bu tohumlarla gelecekte tümüyle hastalıklı, zeka sorunları olan yeni bir Türk nesli yetiştirebilir.

Doğal ve yerli tohum buğday ekiminden başlanarak ekmeğin fırından çıkış aşamasına kadar her aşamanın dikkatle izlenmesi halkın sağlığı için eczaneler kadar gerekli ve önemli bir şarttır. Önce bütün halkı hasta etmek, sonra da tedavi ücretlerini ve hastaneleri arttırmakla bu işin içinden çıkılmaz.

Ankara'dan Gaziantep'e kadar yetkili ve etkililerin dikkatine sunulur.