Asıl sorun, Avrupa Birliği'ne giriş süreci adıyla sahnelenen uluslararası bir oyunun okyanus aşan bağlantılarla Türk'ü kündede tutma ve nihai amaçta ise Anadolu'daki Türk'ün ebedi varlığını sonsuza kadar tatil etme cüretkarlığıdır. Türk milletinin tasfiye sürecinde rol alan aktörler ise bölücüler ve gericilerdir. Bu aktörler vatansızlaştırma ve intikam senaryoları ile Türkiye Cumhuriyeti adlı bu milli devletin kimyasına ve Türk milletinin hayat refleksine kadar uzanma cesaretini kendilerinde bulabilmişlerdir. Asıl sorun, dağlardaki çakal sürüleriyle meclisteki leş yiyicilerin 'al takke ver külah' sahnelediği oyundur. Asıl sorun, azınlığın çoğunluğa tahakkümü ile bin yıllık değil onbinlerce yıllık kendi öz yurdunda paryalaştırılan bir milletin giderek hazinleşen ebedi bir şahsiyet mücadelesidir. Her daim yaralı, her daim aç, her daim garip ve mahzun Türk'ün kan ve terle yazdığı destansı bir kader serüvenidir. Asıl sorun, her özrün ve kabahatin arkasında devleti arayan şahsiyet fukaralığına karşı, devleti baba belleyen ve onu kendi halet-i ruhiyesinde kutsayan ulviyetin 'Allah devletime zeval vermesin' anlayışıyla baş eğen susukunluğudur. Asıl sorun, acziyeti yönetme sanatı zanneden idare-i maslahatçıların zoru her gördüğünde paçaları sıvayıp firara yeltenişi ya da düşmanla yaptığı işbirliğini meşru zemine yayma gayretkeşliğidir. Asıl sorun, milliyetimize küfretmeyi düşünce özğürlüğün gereği sayan, varlık nedenimiz olan ve bizi biz yapan değerlerimize salyalarını akıtanlara, rica ve telkinlerle yola gelme, akıllanma ve uslanma beklentisinde bulunmaktadır. Oysaki eceline koşanların cami duvarına bıraktığı necaset kabilinden, kuduz köpeğin tek ve katiyet içeren panzehiri 'yapmayın, etmeyin, lütfen' yakarışları değildir. Adres mezar, akıbet ise ölümdür. Asıl sorun, gereğinden fazla büyütülmüş hormonlu bir güruhun gereğinden fazla güçlendirilmesi, şımartılması, hak ettiğinin çok ötesinde temsil kabiliyeti elde etmesi, buna karşın asıl ve muktedir gücün hayatın her alanından bilinçli bir şekilde çekilmesi, yönetim erki içindeki etkinliğinin asgari seviyelere kadar gerilemesi ve bir konu mankeni olarak sembolik bir duruşa mahkum edilerek yetkisizleştirilmesidir. Eğer gövdeler kellelerin ağırlığı altında eziliyorsa ve yine gövdeler kelleye isyan bayrakları çekiyorsa gövdeyi bu azap ikliminden kurtarmak farzı muhalin içinde kendine yeni bir tanım bulabilir mi? Bu bağlamda: Irak'ın Kuzeyi'ni kontrol altına alan işbirlikçiler merkezi Bağdat hükümetinin nimetlerinden yararlanma stratejisini, Türkiye'nin doğusunu rolantide tutarak Ankara merkezli devletten nemalanma planıyla birleştirmişlerdir. Her iki coğrafyadaki bu şeytani işbirlikçi - emperyalist projeler ve müsebbibleri yakın takiptedir. Herkesin ve her kesimin fütursuz bir şekilde hak talebinde bulunduğu, bütün dengeleri alt üst ederek züccaciyeci dükkanında dolaşan fil misali kırıp dökmeyi adetten saydığı bu süreçte bir tek istemeyen, talebi olmayan ve asaletini muhafaza ederek susmayı tercih eden Türk milletidir. Anadolu adı verilen bu coğrafyanın buz dağının görünmeyen yüzüyle tanışacağı o gün asıl sorunla selamlaşılacak olan gündür. O gün Türk'ün istemeye başladığı, haklarını ve taleplerini arzuhale döktüğü gündür. İşte asıl çözülmesi gereken sorun o sorundur. O sorunun adı da, adreside, kendiside, meşrebide Türk olan ve Türk'ün yeniden Türkleşme sorunudur. Başkaları tarafından masa başında yada labaratuvar ortamında icat edilmiş yeni milletlerle, Brüksel'de ve Washington'da kimlik kazanmışlara karşı, ay yıldızlı gökbayrak bela olup yağacağı bir sürecin arefesindedir. Ey dahili ve harici bedbahtlar, Ey Damat Ferit'ler, Ali Kemal'ler, Ey karanlığı yoldaş belleyen melunlar sürüsü, Ey kan ve kinle hayat bulan yarasalar!... Uzun söze ne hacet, tek bir kelam yeter size, Bu söz Türk milletinin sözüdür. Savaş baltalarımızı gömdüğümüz yerler hala belleğimizdedir ve yanlış hesabın Bağdat'tan döneceği güne kilitlenmiştir ona göre.