Ülkede ekonomi çökmüş, karaborsa her alana yayılmıştı. Birçok ihtiyaç maddesini temin edemiyorduk. Resmen kıtlık vardı. Ancak bazı maddeler el altından ve yüksek fiyata alınabiliyordu.

Yavuzeli'nde bir tek mutfak tüpü bayisi vardı. Tüpümüz bittiğinde dolu tüplerin ne zaman geleceğini bayiden öğreniyorduk. Geliş saatinden saatler önce tüpçünün dükkanı önünde bekliyorduk. Tüp kamyonu geldiğinde herkes bir tüp kapmak için saldırıya geçiyordu.

Marka ve evdeki ocağa uygunluğu, korsan olup olmaması hiç önemli değildi. Yeter ki dolu bir tüp kapalım.

Bir gün yine tüp kamyonunu bekliyordum. Akşam saatlerinde kamyon geldi. Yardım malzemesi almak için saldıran sığınmacılar gibi saldırdık. Bir tüpü yakalayıp çektim ama benimle birlikte iki el daha yakalamıştı. Silkeleyerek birinden kurtuldum. Diğeri bırakmadı. İleri geri çekişirken yere yuvarlandık ama tüp her şeyden daha değerliydi(!).

Sonunda yapıştığım tüpü bırakmayacağımı sert ve kesin konuşmamdan anlayan genç pes edip bıraktı. Bırakmasa kıyasıya kavgaya tutuşacağımı anlamıştı.

Tüpü alıp kenara çekildim ve beklemeye başladım. Çünkü aldığım tüp evdeki ocağa uygun değildi. Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı ama benim gibi bekleyenler de vardı. Tabi ki, herkes tüpünü sımsıkı tutmuş, hatta bazıları sarılmış beklemekte.

Ben tombul bir tüp almıştım. Biraz ötede uzun tüp almış birisi bekliyordu. Tüpümü sürüyerek yanına gittim.

-Sana tombul tüp gerek mi?

-He ya. Gerek.

-Bak bendeki tombul. Değişek mi?

-Ben de değişecek birini arıyordum. Değişek hoca…

Değiştik ve tüpü alıp eve gittim. Halimi gören eşim;

-Bu ne, n'oldu, diye sordu.

-Ne var ki?

-Üstün başın toz toprak. Kavga mı ettin?

-Hayır. Tüp savaşından geliyorum…