Bir aile hayal edin, iki çocuklu bir aile.

Çocuklar ikiz olmalarına rağmen biri diğerine hiç benzemiyor. Aynı candan, aynı soydan değiller sanki.

Anne ve baba ne yapıyor dersiniz? Her iki evlat da kendi kanları, canlarından bir parça. Hangisinden vazgeçebilirler ki?

Durum hiç de öyle değil. Başta anne ve baba olmak üzere ailenin tüm bireylerince paylaşılmış çoçuklar. Anne bir çocuğu, baba diğerini bağrına basmış. Akrabalar da aynı. Bir yanda evladın biri ve onu kutsallaştıranlar, diğer yanda öteki çocuk ve sevenleri.

Kim mi bunlar?

Evlatlardan birinin adı Özgürlük. Anlamı, herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma; bir şarta bağlı olmama; her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu; serbesti; hürriyet. Halkın egemenliği temeline dayanan bir yönetim biçimi olan demokrasinin gerçekleşmesinin koşullarından biri.

Diğeri de Güvenlik. Bunun anlamını zıddıyla açıklamak daha doğru belki de. Siyasi ve idari kurumlardaki çözülme sonucu devlet denetiminin kalmaması durumu, başsızlık, kargaşa, başıboşluk olarak nitelenen anarşinin toplumda yaşanmaması.

Başına ister ana ister baba sıfatını ekleyin, devlet ve toplumun tüm kesimleri, kimi zaman evlatlardan birini, kimi zaman da diğerini önemsedi. Çoğu zaman Güvenliği bağrına bastı, bazen de Özgürlüğü. Ama hiçbir zaman eşit davranmayı beceremedi.

Sadece devlet mi?

Toplum da öyle. İkiye bölündü adeta; bir kısım Özgürlük taraftarı, diğer kısım da Güvenlik. Neredeyse hiçkimse her ikisini de anlamayı denemedi.

Durun, siz ne yapıyorsunuz, bunların ikisinden de vazgeçemezsiniz diyenlerin de sesi duyulmadı, o kavga - gürültü içinde.

Güvenlik baskın çıktığında çok zulümler yaşandı. Yok 142 - 143, yok 163. Bakıldı ki neredeyse herkes zulme uğramış, denildi ki Özgürlük gelmeli.

Özgürlük için uğraşılan son 5-6 yıl içinde bu sefer de Güvenlik ihmal edilince bazı şehirler cephaneliğe döndü, hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu. Bildiğiniz anarşi yani.

Tarih: 28 Kasım 2015, Cumartesi.

Yer: Diyarbakır Sur ilçesi, 4 Ayaklı Minare önü. Hani, İslam dinini ve 4 mezhebi simgeleyen, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki hem tarihi hem de dini ve sosyolojik değeri olan.

Baro Başkanı Tahir Elçi tarafından basın açıklaması yapılırken, çok yakın bir başka yerde, takip altında olduğu anlaşılan bir ticari taksiyi durduran ve kapısını açmak isteyen (sivil kıyafetli) Polis Memuru Ahmet Çiftaslan içeriden ateş edilerek olay anında hayatını kaybetti. Çatışma mahalli genişledi, Tahir Elçi de vurularak hayatını kaybetti. İlk çatışmada yaralanmış olan Polis Memuru Cengiz Erdur da daha sonra hastahanede rahmetli oldu.

Bu konuya ilişkin hataları benim de ele almam gerekirdi elbet. Biliyorum. Ama yazamadım. O kadar çok yanlış var ki, elim varmadı yazmaya. Konuya ilgi duyanlar şu linkteki bilgilerden yararlanabilirler: http://gusam.org/sehit-polisler-ve-tahir-elciyi-neden-kaybettik/

Olayın ardından yapılması gereken olay yeri incelemesi, hemen yakına mevzilenmiş teröristlerin yoğun ateş açması nedeniyle günlerce yapılamadı. Bu arada bir namus gibi korunması gereken olay yerinde yaşam hiç kesintiye uğramadan devam etti, nerede bu devlet dedirtircesine.

Baro Başkanı ile Polis Memurları silahlı çatışmanın son bulması ve can güvenliğinin sağlanması için çaba gösteriyordu. Hepsi de Diyarbakıra ve ülkemize huzur gelmesini istiyor, bunun için ter döküyordu. Son dökülen, al kanları oldu ve aynı toprakta birleşti.

Umarım ve dilerim bizim de kalplerimiz birleşir dedik. Ama heyhat. Ne taputları aynı fotoğraf karesine girdi, ne de adları aynı taziye mesajında yer bulabildi.

Ne yazık ki toplum ikiye bölünmüş. Herkes kendi evladına yanıyor, sanki diğeri bu ailenin evladı değilmiş gibi.

Oysa ki Baro Başkanının silahlı çatışmanın son bulması çabası özgürlük kadar güvenlik talebini de içeriyordu. Polis Memurlarının güvenliği sağlamak için gösterdikleri gayretler de yaşam hakkı başta olmak üzere temel insan hak ve özgürlüklerininin korunması içindi.

Anlamadık, anlayamadık, anlatamadık.

Demek ki unuttuk merhum Vatan Şairinin dizelerini.

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

Şimdi, dönüp kendimize bir bakalım; toplu vurmuyorsa yüreklerimiz, düşman aramayalım.

www.halilyilmaz.com.tr

facebook.com/halilyilmaztr twitter.com/halilyilmaztr