Türkiye bir kaleye benzer. Sınırlarımız bu kalenin surlarıdır. Siz surları kendi elinizle yıkarsanız kaleyi savunma şansınız büyük ölçüde ortadan kalkar.

Suriye iç savaşı başlarken, çözüm sürecini de dikkate alarak 911 klm lik güney sınırımızın kontrolünü bıraktık. Bu süre içinde PKK doğu ve güneydoğuda silah, mühimmat yığınakları yaptı. Kurtarılmış bölgeler oluşturdu. Paralel devlet örgütlenmesine başladı. Valiler ve güvenlik güçleri PKK faaliyetlerine karşı etkisiz bırakıldı.

Bu olaylar yaşanırken Suriye iç savaşından kaçanlar sınırı istediği yerden geçerek yurdumuza sığındılar. Ancak bu kadar çok sayıda sığınmacıyı ülkeye almak akla ziyan bir durumdu. Çünkü gelenler arasında çok sayıda PKK, PDY ve IŞID militanları vardı.

Gaziantep’teki sığınmacı sayısı 350 bin olarak gösterilmekte. Ancak bazı iddialara göre bu sayı bir milyon civarında. Caddelerde gezerken Türk’ten çok Suriyeli Araplara rastlamaktayız.

Bu yabancı yoğunluğu yüzünden ülke çapında cereyan eden birçok terörist eylemin Gaziantep’teki IŞID hücreleri tarafından hazırlanıp yönlendirildiğini hatırlamamız gerekiyor.

Suriye muhalefetinin sürgünde kurduğu hükümetin genel merkezi de Gaziantep. Yani Gaziantep Suriye’nin sanal başkenti konumunda.

Bu kadar sığınmacıyı almamızın nedeni onların Müslüman kardeşlerimiz olmasıyla izah edilmekte. Müslümanlık kardeşlik esasına dayanıyorsa dünyada başka Müslüman ülke yok mu? Onlar neden kardeşlerine sahip çıkmıyor da ezici çoğunluğu bize geliyor?

Çünkü biz kalenin surlarını yıktık. Kaleyi yolgeçen hanı yaptık. Ne yazık ki bu hana geliş var ama dönüş yok. Üstelik Suriyelileri vatandaşlığa alma hazırlığındayız. Bu da bir nesil sonra PKK benzeri bir Arap oluşumuna zemin hazırlayacaktır.

Buraya kadar yazdıklarım terörün altyapısını hazırlayan unsurlar.

Birbirine yakın zaman içinde Van, Bitlis, Elazığ ve son olarak da Gaziantep’te terör saldırıları yaşadık.

Anayasanın en önemli maddelerinden birisi der ki; ‘’Devletin birincil görevi halkın mal ve can güvenliğini korumaktır’’

Korunup korunmadığına sevgili okurlarım karar versinler. Ancak bu korumalardan sorumlu kurumlar görevlerini eksiksiz yapabiliyorlar mı?

Bana göre yapamıyorlar. Koordine içinde değiller.

En baştaki sorumlu MIT’tir. Gerçi son olayın ayrıntıları henüz açıklanmadı ama sırıtan gerçek MİT’in başarısız olduğu yolunda.

Jandarma, polis, merkezi ve yerel yönetimler görevlerini yapmış mı?

Hayır.

Bu tür terör olaylarını zamanında haber alıp önledikleri zaman görevlerini yapmış sayılırlar.

Bu tür görev kusurları halkın devletine güvenini aşındırmakta. Bu aşınma derinleştiği zaman içinden çıkılmayacak felaketler yaşanabilir. Her gün onlarca şehit, belirli ve sık aralıklarla canlı bombalar veya patlayan bomba yüklü arabalar, yollarda menfezlere yerleştirilen on tonlarca patlayıcı düzenekleri…

Halkımız toplumsal cinnete doğru yol almakta. Allah korusun Suriye gibi olmanın eşiğindeyiz.

Dünyanın en uzun köprülerini kuran, deniz altından tüneller geçiren, dünyanın en büyük havalimanını yapan, Suriyeli sığınmacılara on milyarlarca dolar harcayan bir ülke yurt içinde can ve mal güvenliğini sağlayamıyorsa ortada son derece ciddi sorunlar var demektir.

Lanet okumakla, taziyelerde bulunmakla, şehit cenazelerinde namaz kılmakta terörün son bulmayacağı kesindir. Bunların yararı olsaydı hemen bir Lanet Okuma ve Taziye Bakanlığı kurulurdu.

Yılanın kuyruğunu koparmakla yılanı öldüremezsiniz.

FETO, PKK, PDY, IŞID gibi örgütlerin eylemci militanlarını yakalamak veya öldürmekle terör eylemleri sonsuza kadar sürecektir.

Bunların merkezlerini yok etmek, inlerine girmek, kaynaklarını kurutmak, destekçilerine sopa çekmek, liderlerini ortadan kaldırmak şartı var.

Barzani yok edilmeden veya karargâhı vurulmadan Kandil’i yok edemezsiniz. Önce Barzani eşkıyasının defteri dürülmeli.

Biz kendi ülkemiz içinde huzuru sağlayamıyorsak Suriye’de sağlamaya çalışmamız hatadır. Önce vatan der askerlerimiz. Atatürk de ‘’Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’’ demiş.

911 klm lik Suriye ve Irak sınırımıza gerekiyorsa her yüz metrede bir karakol yaparak, yıkılmış kale duvarımızı onarmalıyız.

Ardından yurt içinde hangi delikte kaç terör faresi varsa hepsini de cımbızlayarak hak ettikleri ders verilmeli.

AB hikâyesi züğürt tesellisidir. Bu nedenle Kopenhag Kriterlerini filan hesaba almayıp idam geri getirilmeli.

En başta da bebek katili idam edilmeli.

ABD Feto’yu vermiyorsa onun için de ASALAyı yok eden bir Abdullah Çatlı bulunması yeter.

Görelim mevla neyler? Neylerse güzel eyler…