Maçtan önce bir mucize beklentisi içindeyiz iki nedenden dolayı: Birincisi, koca lig tarihinde FB'yi Kadıköy'de bir defa devirebilmişiz; diğeri ise geçen haftaki Sivas maçında umut vermeyen oyun…

Maçın bizim adımıza ilk önemli pozisyonu, 16. dakikada oyun sitili bakımından İngilizlerin 90'lardaki efsane ismi, 'Gazza' lakaplı Paul Gascoigne'e benzeyen İbricic'in ortaladığı topta Muhammet'in güzel kafa vuruşuydu.

Futbolun olmayan adaletine bir kez daha tanıklık ettiğimizde dakikalar 32'yi gösteriyordu: Serdar Kurtuluş'un göğsünden seken topa 'elle oynama' cezası veren Halis Özkahya, pozisyonun devamında -ne hikmetse- Mehmet Topal'ın elinin kolunun yardımıyla Karce'yi de kontrpiyede bırakarak attığı golden sonra santrayı gösterdi: 1-0…

Golden on dakika sonra (42.dk), İbricic bu sezon Antep taraftarının kendisinden beklentisinin ne olduğunu bildiğini gösterir nitelikte güzel bir hücum organizasyonu geliştirip Arjantili İsmael Sosa'ya 'al da at' kıvamında verdiği topu Tangocu'nun zayıf bilekleri meşin yuvarlağın ağlarla buluşmasını FB kalecisinin de katkısıyla engellemiş oldu.

İkinci devrenin ilk 15 dakikalık bölümde Antep 11'inin rakip alanda oynama isteğinin sonucunda birçok önemli pozisyon yakalandı; ama tabelayı değiştirecek bir vuruş gelmedi.

Turgut Doğan Şahin'in 'kendine oynama arzusu'na 70 dakika dayanan Hikmet Karaman oyuna müdahale etmek adına İsmail Sosa'yı da oyundan alıp Ekrem Dağ – Bekir Ozan Has ikilisini oyuna dahil etti. Tıpkı, bir hafta önceki Sivas maçında olduğu gibi oyuna sonradan dahil olanlar bırakın takıma katkı yapmak, takımın adeta el freni işlevi gördüler ve sonrasında FB'nin iki kontra atağında tabela 3 – 0 oldu.

Hikmet Karaman'ın orta alanda Bekir Ozan Has, Yasin Pehlivan, Orhan Gülle, Binya; hatta Murat Ceylan gibi alternatifleri dururken savunmanın sağındaki eksikliğimizi büyük oranda kapatan Serdar Kurtuluş'u orta alanda görevlendirip Binya'yı savunmanın sağında denemesini anlamakta zorlandık, maç boyunca…

Sözün özü: FB kalecisi Mert Günok kadar; Sosa, İbricic, Muhammet, Cenk ve Turgut Doğan Şahin'in harcadıkları gol pozisyonlarına rağmen Hikmet Karaman da oyuncu değişiklikleriyle oyuna damgasını vuran isimlerden biri oldu.

Yine de Kadıköy'deki maçın ikinci devresinin ilk çeyreğindeki oyun, bizleri gelecek adına umutlandırmaya yetti… Züğürt tesellisi işte…

Bu arada, Sivas maçı kadrosundan farklı olarak bu defa ilk 11'de yeni bir isim vardı: Kecojevic... 3-0'lık mağlubiyete rağmen kademeye girişlerde başarılı, soğukkanlı bir görüntü verdi.

Üç notla bitirelim bu haftayı:

1) Türkiye'nin 6. büyük kenti, 'marka şehir' sıfatını kendine yakıştıran, ithalat-ihracat rekortmenleri bulunan, 5. organize sanayi bölgesini kuran bir şehrin futboldaki tek temsilcisi Gaziantepspor'un forma reklamı için Adana menşeili Riga Boya ile anlaşılmış olmasının değerlendirmesini kırmızı siyahlı taraftara bırakıyorum.

2) Maçtan sonra Mehmet Topal demiş ki: 'Topun elime çarptığını hissetsem hakeme söylerdim. Eğer hatalıysam bütün Antep takımından özür diliyorum.'

Dürüstlük, bizim futbol sahalarına dün 'Hakk'ın rahmetine kavuşan' Neil Amstrong'un bir zamanlar adımladığı 'Ay dede' kadar uzak bir kavram, maalesef…

3) Memleket futbolunun egemenleri tarafından 'futbolun lanetlileri' listesine alınan 'Çizgi' lakaplı Metin Kurt, 64 yaşında son yolculuğuna uğurlandı. Ondan bir anekdot paylaşalım: 'Halka en yakın yer neresi? Çizgi… Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmiyordum. Kapalının önünde oynamamak için bir devre sağ açık, bir devre sol açık oynardım…'