O büyük bir hatip. Bir konuşması ile binlerce milyonlarca insan ona selam duruyor, o konuştuğunda insanların gözleri doluyor, elleri patlarcasına onu alkışlıyorlardı. Aynı zamanda da insanları kendisine bağlamayı çok iyi bilen bir liderdi. Siyasi sebeplerle hapse mahkûm edilmiş fakat bu, onun büyük bir parti kurup iktidara gelmesine engel olmamıştı. Küçük başlayan hareketini medyanın desteği ile giderek büyütmeyi bildi ve en sonunda başbakanlık koltuğuna oturdu. İşler tam da burada değişmeye başladı. Başbakan ekonomiyi büyütmüş fakat siyasi kanat rahat etmemişti. Başbakan, buna çareyi meclis dışında rakiplerini saf dışı bırakmakta buldu. Devlet organlarının en uçlarına kadar işleyen destekçileri sayesinde çeşitli komplolar kurularak Başbakan'a siyasi rakip olabilecek, ona ayak bağı olabilecek herkes özel mahkemeler tarafından suçlandı ve hapse atıldı. Partisini ve kendisini eleştiren medya ofisleri şu ya da bu sebeple basıldı, yağmalandı ve gazeteciler tutuklandı. Bu dönemde muhalefet oluşturabilecek bütün çevreler kendilerini hapiste, toplama kamplarında ya da baskı altına buldular. Medya bir tekele dönüşmeye başlamıştı. Ama Başbakan'ın işi henüz bitmemişti. Meclisten geçen bir yasa ile başbakana ve bakanlar kuruluna meclise gerek kalmadan yasa çıkarma hakkı verildi. Böylelikle parlamenter sistemin dışına rahatça çıkabilecek ve anayasanın ayak bağından kurtulacaktı. Bununla da kalmadı, çıkarttığı aflar ile kendisine ideolojik olarak yakın mahkûmları hapislerden çıkardı. Partisinin propagandasını yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Halkı hikayelerle, yalanlarla kendi poliçelerini desteklemeye ikna etti. Sonunda toplumu kendi ideolojisine göre dizayn etmek için de düğmeye bastı. Onu durdurabilecek bir şey yok gibiydi. Taraftarları her ne kadar ona ölesiye bağlı idilerse, karşıtları da ondan o kadar nefret ettiler. Fakat onlar henüz ne olup bittiğini anlayamadan kısa zaman içerisinde Başbakan bütün gücü elinde toplamıştı. Artık kimse ona karşı ses çıkarabilecek durumda değildi. En sonunda ordu da hizaya getirildi ve biat etti. Başbakan kesin hakimiyetini artık neredeyse tamamlamıştı. Pek yakında meclise ve Başbakan unvanına da gerek kalmayacak, kendisine başka bir unvan alacaktı. Sakın yanılmayın! Yukarıda 1920-1934 arasının Almanya'sını, yani Adolf Hitler'in ve faşist Nazilerin iktidara gelişini kısaca anlattım. Eğer bunlar size çok tanıdık geldiyse sorarım: Post-modern Darbe'ye inanıyorsunuz da, Post-modern diktatöre neden inanmıyorsunuz?