Sayın Başbakan ne zaman ekranlara çıksa ülkedeki bolluk ve refahtan söz etmekte. Başbakana göre milli gelir kişi başına onbin dolara yükselmiş. Bu onbin doların nerede olduğunu bilen var mı? Asgari ücretli işçileri, köylü ve çiftçiyi, emekli dul ve yetimleri bir kenara ayıralım. Çünkü bu kesim onbin doları rüyasında bile görememekte. Esnafa gelince, durumu en iyi olana sorunuz. Hemen ağlamaya başlayacaktır. Memurların da yarısı onbin doları sayamayacak kadar para acemisi. Maaşlarının yıllık toplamı bu rakama ulaşmaz. Yüzde ikilik zamla yaşama savaşı vermekteler. Peki bu kişi başına onbin dolarlık milli gelir kimlerin cebinde?.. Öncelikle devletin cumhuriyet tarihi boyunca kazanımlarından olan KİT'leri alan yabancılar değil onbin dolar, yüzbinlerce dolar kazanmaktalar.. Onların ardından da yüzde üçlük mutlu azınlık kazanmakta.. Tabi, hükümetlere yakın çevreler cumhuriyet tarihi boyunca kollanıp, her zaman aynı dolarları kazanmaktalar. Bu duruma göre milli gelir ortalaması onbin doları bulmuş olsa da, milletin cebinde metelik ortalaması onbin kuruştur. HHH Bütün kazanımlarımızı yabancılara peşkeş çektik ama galiba çok önemli bir değerimiz elimizde kaldı. O da tarım. Neden elimizde kaldı? Çünkü artık tarım yapamaz hale geldik. Dünyada gıda maddesi üretiminde kendine yeterli altı ülkeden biri olan ülkemiz çok yakın gelecekte aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Tarım üreticilerimizi vuran küresel ısınma ve kuraklık değil. Hükümetin yanlış uyguladığı tarım politikaları. AK Partinin önceki hükümetteki Tarım Bakanı tarım üreticilerine ‘'Gözünüzü toprak doyursun.'' demişti ama seçimlerde unutuldu. Bu düşünce bakanın değil, partinin düşüncesidir. Ne yazık ki, tarım üreticilerini toprakları doyuramaz hale geldi. Neden mi? Genelde üreticiler yılda bir kez ürün alırlar. Aldıkları bu ürün geliriyle girdi borçlarını ödeyip, kalanıyla da bir yıl geçinirler. Ancak, artık alınan ürün girdi borçlarını ödeyemez ölçüdedir. Ürün mü az diyeceksiniz. Hayır, ürün yeterli ama girdiler çok yüksek. Ürün fiyatları da çok düşük. Yani tarımla uğraşmak ve tarımdan geçim beklemek aptallık haline geldi. HHH Bir ton yapay gübre almak için iki ton buğday vereceksiniz. Traktör fiyatları Mercedes fiyatlarına yaklaşma yarışında. Tamir, parça sorunu bir şey değil desek de, asıl büyük sorun yakıt sorunu. Bin litre motorin almak için de onbeş ton buğday vermek zorundasınız. Zirai ilaç fiyatları almış başını gidiyor. Kuraklık da vurunca, çitçi ağlanacak durumlara düşmekte. Ürün satışlarında içindeki yabancı tohumlar veya hasarlı tohum oranına göre fiyatlar düşmekte. Kilosu üç yüz kuruş olarak belirlenen buğdayın kilosuna iki yüz kuruş ödenmekte. Nohut, mercimek üreticileri daha perişan durumdalar. Çünkü, bu ürünlerin girdileri ikiye katlanmakta. Efendim, hükümet tarım üreticilerine Tarım Destek Fonundan para ödüyor değil mi? Evet, ödüyor efendim. Ödenen paralar yoksul ailelere dağıtılan kömür yardımı gibi bir şey. Yahut da yaşlılık aylığı gibi…. Zarara karşı verilen teselli ikramiyesine benzer bir ödeme. Mazot fiyatının yüksekliği nedeniyle tarlalar sürülmeden ekilmekte. Gübreden tasarruf edilmekte. Yahut da hiç gübre atılmamakta. Yağmur da yağmayınca sonuç ortada. Bu durumda hükümetin tarımı da özelleştirmesinde(!) yarar var. Hani, köylü vatandaş kendi tarlasında ücretiyle çalışır ama garantili bir gelir sahibi olur. Acaba özelleştirilse Türkiye tarımına talip olacak aptallar dünyada var mıdır?