Bu günü anlamak için dünü iyi tahlil etmek şart. Zira dün bugünü rahminde büyütmüştür. Hiç birşey tesadüf değildir. Herşey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve hesaplanmıştır. Göstere göstere ve adım adım gelen bu namüsait süreç, hiçbir meselenin bir diğerinden bağımsız olmadığını, her bir meselenin aslında bir diğer meselyi tetiklediğini ortaya koyuyor. Irkçı ve bölücü hareket 1984 yılında Eruh'taki ilk kanlı saldırıyla farklı bir kanala evrilirken Abdullah Öcalan ise bir pinpon topu gibi farklı coğrafyalara savruldu ve sonrasında Kenya durağında, pimi çekilmiş bir el bombası olarak Türkiye'nin yumuşak karnına yerleştirildi. 9MBAB numaralı Falcon 900 tipinde Nairobi Havaalanına inen uçağın 4 numaralı yolcusu Mavros Lazaros. C015918 numaralı Kıbrıs pasaportu sahibi 09/08/1953 doğumlu Mavros Lazaros aslında Abdullah Öcalan'dan başkası değildi. Peki ABD, Abdullah Öcalan'ı altın bir tepside Türkiye'ye neden sundu? Bu sorunun tek bir cevabı var; Amerikan planları dahilinde ve bugünler için. ÖCALAN MANDELALAŞIRKEN IRKÇI FAŞİZM FİLİSTİNLEŞTİ Tarih boyunca Anadolu'daki Türk Devleti'nden rahatsız olan ABD, asmamak, beslemek ve zaman içinde Mandelalaştırmak üzere Türkiye'ye teslim ettiği Öcalan, Türk askerini karşısında görünce "Türk Devleti'nin hizmetindeyim. Benim annemde Türk'tür" diyerek altına işemiş ve "çevir kazı yanmasın" yapmıştı. Öcalan, yargı sürecinden sonra eli kanlı, ırkçı ve faşist bir örgütün lideri olmaktan, bir düşünce suçlusu pozisyonuna taltif edildi. Zaman içinde uluslararası baskı gruplarınında yardımıyla Öcalan Mandelalaştırılırken, Kürtler ise işgalci İsrail askerlerine taş ve sapanla karşı koyan Filistin kamuflajıyla masumane bir role büründüler. Bu durum iğrenç bir yalanın ta kendisi oldu. Emperyalizmin bir piçlemesi olan Kürtçü bölücülük, yürüme yolunu Avrupalı Ecnebilerin ve Amerikalı Gringoların emir ve telkinlerine göre dizayn ettiler. (Sürecek)