Bıkmadan, usanmadan yazmak zorundayım.. Çünkü bu yazdıklarım tarihe not olarak geçecek.. Bu köşede 22 yıldan beri Gaziantep için yazdıklarım ve öncü bilgi niteliğindeki öngörülerim arşivlerde birer belge gibi duruyorsa, bu ve bundan sonrakiler de duracak.. Ben görevimi yapıyorum gözlemlerimi, tespitlerimi yaparak.. Daha yakın tarihte bile şu günlerin geleceğini söylemişsem, bundan sonraki endişelerimi de sizlerin şahitliğine sunuyorum..

Evet…Tekrar ediyorum, Gaziantepte yaşamak artık iyice zorlaştı.. Gerçek şehir sakinleri artık mutsuz.. Kentin daha iyi yönetilmesi, daha yaşanabilir kılınmasını isteyenler artık aradıklarını bulma konusunda karamsar.. Son yıllarda trafikten yakınanlar, asayiş konusunda endişe taşıyanlar, eğitimde çocukları için huzursuz olanlar, doğanın korunmayıp yeşilin yok edilişini buralara binaların dikilişini, ağaçların acımasızca kesilişini üzüntüyle izleyenler, kentte gürültü ve hava kirliliğinden bıkkınlık yaşayanlar, hatta son yağan yağmurla birlikte yollarda kalıp, evleri ve garajları su baskınına uğrayıp araçları tahrip olanlar bile bu sıkıntılarını bir kenara bırakmış durumda..

ABARTMA DEĞİL GERÇEK

Çünkü kentli artık yavaş yavaş iyiye gitme ve yaşanabilir bir şehir olma umudunu kaybediyor.. Daha beteri, Gaziantepin tarihiyle, kültürüyle, gelenekleriyle yok edildiğini üzülerek çaresizce seyrediyorlar.. Oysa bu şehir bu günlere kolay gelmedi..Bu şehir bir savaştan, yokluktan kıtlıktan çıktı.. Bu kentin yaşanabilir olması için yıllarca az emek verilmedi.. Sosyo Ekonomik kültürel yapısıyla örnek şehir olma adına senelerce boşuna kafa patlatılmadı.. Göçün kaçınılmaz olduğunu, ama gelenlerin önce kent kültürünü benimsemesi, ortak yaşam şartlarına uyum göstermesi gerektiği yolunda az mücadele verilmedi..

Maalesef hepsi bir çırpıda yok edildi.. Gaziantep artık o yaşadığımız, olmasını istediğimiz kent görüntüsünden uzaklaştırıldı.. Hesapsız, ölçüsüz, plansız bir politik uygulamayla, şehre 500 bine yakın dil bilmeyen, kim oldukları anlaşılmayan, eğitimsiz, hatta yüzde 35-40 civarındası okuma yazma bilmeyen, kadın, çocuk ve gençler dolduruldu.. Sokaklar, caddeler başıboş gezen Suriyelilerden geçilmez oldu.. Parklar, dinlenme alanları adeta işgal edildi.. Sosyal medyada Gazianteplilerin 'kendi şehrimizde Suriyeliler yüzünden parklarımıza gidemez olduk, çocuklarımız ağlayıp duruyor' feryatları yükselmeye başladı..

BAŞTAN YAPILAN YANLIŞLAR ŞİMDİ GERİ DÖNÜLMEZ YOLA SOKTU

Aslında empati yapacak olursak, bizler kendi vatanımız saydığımız Gaziantepi düşünürken, o insanlara da üzülüyoruz elbette.. Yerlerinden yurtlarından edildiler.. Evlerini barklarını, işyerlerini bırakıp canlarını kurtarmak için ülkelerinden kaçmak zorunda bırakıldılar.. Her ne kadar onlar Antepliler gibi mücadele etmeseler ve en kolayına kaçsalar da, biz insan olarak yardım elimizi uzatmamazlık edemezdik.. Ama bu insanlar Gaziantep başta olmak üzere civar illere geldiğinde, onlar için devlet olarak hiçbir strateji belirlenmeyişi, b patlamanın yolunu açtı.. Çünkü elini kolunu sallayan geldi.. İçlerinde terörist olanı da, hırsızı uğursuzu, sahtekarı, ajanı dahil ne varsa buyur edildi.. İlk başlarda biraz okumuşu, esnafı, eğitimcisi, doktoru, iş adamı geldi ama onların büyük bölümü Türkiyenin izlediği bu yabancı politikasıyla, kısa ve orta vadede ciddi sıkıntı yaşayacaklarını anlayarak bir süre sonra ayrıldılar bu şehirden.. Hala bir kısmı yaşam mücadelesi veriyor. İyi insanlar var aralarında.. Ama onlar kentliye fazla yük olmadan yaşamlarını sürdürme derdinde.. Göze batmadan kimseye yük olmamaya çalışıyorlar. Bizler de onlar için elimizden geleni yapıyoruz elbette..

HAGİMİZ YURT DIŞINA ELİMİZİ KOLUMUZU SALLAYARAK GİDEBİLİYORUZ

Aslında bütün sorun ilk başta yaşandı. Tedbir alınmadı, Ensarlık denildi, Muhacirlik denildi ve gelecek adına ne yapılması gerektiği, mevcut kent yapısının bozabileceği yolundaki temel meseleye inilmedi.. Oysa hiçbir ülkede böyle başıboş bir mülteci politikası izlenmezdi.. Nitekim görüyoruz işte Avrupayı.. Hatta Kanadayı.. Sorarım size, hangimiz Türk vatandaşı olarak Avrupaya, Amerikaya veya Kanadaya elimizi kolumuzu sallayarak girebiliriz ??? Turist olarak bile vizesiz almıyorlar ve kalacağın güne kadar onlar belirliyorlar.. Vize için İstanbul veya Ankaraya gitme işin ayrı trajedisi.. Biz bunların hiçbirini Suriyeliler çin yapmadık maalesef.. Şimdi bu anlayış sonrası öyle bir kaosa doğru götürülüyoruz ki, bu işin sonunu hiç iyi görmüyorum.. Bakın şehirde bir sürü işyeri açılıyor, geceleri bazı yerlerde kulüp-bar adı altında mafyatik işler döndüğü iddia ediliyor.. Bu kişiler kim, nasıl böyle yerleri açma izni veriliyor orası da muamma..

TEHLİKE GELİYORUM DİYOR

Biliyorsunuz şimdi birde bu insanlara vatandaşlık hakkı verileceği açıklandı.. Nasıl verilecek, şartlar ne olacak hiçbiri belli değil.. Öylesine sıkıntılı bir döneme giriliyor ki, kentlerde özellikle milliyetçi ruha sahip insanlarca Suriyeli düşmanlığı başlatılıyor.. Bu insanlar kendileri için yüzde yüz uygulanan her türlü kanunların, uygulamaların, Suriyelilere uygulanmadığını ileri sürerek çifte standarta isyan ediyor.. Maalesef kenti yönetenler işin bu noktasına dikkat etmiyor, önemsemiyor..

Eğer bu hava değiştirilmez, her yönüyle çözümler üretilmezse, yakın zamanda ciddi manada sıkıntılar yaşanacaktır, şimdiden bunu belirtmeyi görev sayıyorum.. Bunu niye söylüyorum, çünkü Gazinatep çok tehlikeli bir noktaya götürülüyor.. 5 yıl önce gelen 7-8 hatta 10-15 yaşlarındaki çocuklar ve gençler artık büyüdü. Eğitimsiz, parasız ve dil bilmeden yaşamak bu gençlerin her türlü illegaliteye açık olduğunun belgesidir.. Bunların daha genç kızları var, parasız kadınları var.. Kenti yönetenlerin hiç değilse bu insanları kontrol etmesi ve yasalarda çifte standarta izin vermemesi halinde kısmen de olsa bazı endişelerimizin önüne geçilmiş olacaktır.. Dahası provokatörler devreye girebilecek, toplum psikolojisini iyi bildiklerinden, hassas milliyetçi ruha sahip olanlar tahrik edilebilecek. Nitekim olmaya başladı bile.. Birbirimize tahammülsüzlük çoktan başlatıldı..

Doğrusunu söylemem gerekirse, maalesef şu anda kentteki sorumlular, STKlar dahil herkes bunları görmezden geliyor ve kafasını kuma gömüyor.. Şu kadarını söyleyeyim, bunlara vatandaşlık verilse bile çözüm getirmez.. Ortalıkta gezinen 500 bine yakın kayıtlı-kayıtsız insan var.. Gerisini düşünmek bile istemiyorum..

GAZİ ŞEHİRDEN, IŞİD ŞEHRİNE

Gaziantep için yaşadığımız endişelerin birisi de IŞİDin kentte yapılanmasının en üst noktaya ulaşmasıdır.. Aslında bunları uzun süreden beri yazıyorum.. Hatta bir süre önce, 'eğer seçim olsa, bu şehirde IŞİD sempatizanları bir milletvekili çıkartacak kadar sayısal çoğunluğa ulaşmış durumda' dediğimde herkes benimle alay etmişti.. Getirildiğimiz durum nihayet Cumhuriyet Başsavcısının belgeleriyle sunduğu raporda ortaya çıktı.. Maalesef artık bu şehirde birde IŞİD sorunumuz var.. telefon kayıtlarını okuduğumuzda, bu şehrin nasıl yönetildiğini çok net görebiliyoruz.. Hepimize geçmiş olsun diyorum.. Bu arada Gaziantepi olduğundan farklı göstermeye çalışanların da, bu yöndeki enerjilerinin yüzde10unu, bu şehrin sosyo kültürel ve güvenlik konusunda daha yaşanılabilir hale gelmesi için çaba göstermeleri halinde, bu kadar başıboşluğun belki önüne geçilebileceğini belirtmeyi görev sayıyorum..

BELEDİYE BAŞKANLARINA TAVSİYEMDİR..

Biliyorum ki, Belediye başkanlarımız ve çevresi, ani bastıran yağmur nedeniyle oluşan sel sularına teknik yanıtlar vereceklerdir.. Alt yapının iyi olduğunu söyleyeceklerdir.. Ama aniden gelen sel baskınlarına yapacak fazla birşey olmadığını da ekleyeceklerdir.. Hatta eleştiri getirenlere tepki verecek, suçlama yapacaklardır..

Bunların hepsinin olacağından adım gibi eminim.. Ben bu işlerden pek fazla anlamam.. Alt-üst yapının teknik detaylarını bilmem.. Yolları ve konutları yaparken dere yatakları olup olmadığının tespit edilip ona göre kodlamalar yapılması gerektiğini, yön bulamayan suların azgın sele dönüşebileceğini, olası sel baskınlarında suların nereye gidebileceğinin hesabını kafam almaz..

Hatta bazı inşaatlara Belediyelerin izin verirken, yerinde inceleme yapmadan ve inşaat yapılacak arsanın uygun olup olmadığına bakmadan inşaat iznini hangi gerekçeyle verdiğini de bilmem.. Son olarak çok iyi bir proje dediğim Yeşil Vadinin yolunun 3 ayda ikinci kez göl haline dönüşüne de niye çözüm bulunmaz onu da bilemem.. Yine çok iyi bir proje dediğim Binevler Postanesi önünden Hoşgör ve Beyazlar mahallesine giden o yeni yolda, sarı ticari bir arabanın nasıl denize düşer şekle geldiğine de teknik izah veremem..

En iyisi hemen şimdi aklıma geleni söylemek ve Sayın Belediye Başkanlarımıza bir tavsiyede bulunmak…Bu ikide bir yağan yağmurlarda Gölete dönüşen yolların alt yapısını, fizibilitesini, dere yatağı olup olmadığını, eğer öyleyse önceden neler yapılması gerektiğini, oralarda bulunan bakkallara, çöpçülere, şoförlere ve emeklilere sormalarında yarar var.. Belki bundan sonrası için bende bunları yazmamış olurum..

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR