Türkiye'de olduğu kadar Gaziantep'te hayli hareketli bir haftayı geride bıraktı. Fransa'dan çektiği kadar kimseden çekmeyen ve bu uğurda binlerce şehit veren bir kent olarak, tepki ve uygulamalar konusunda "acaba daha fazla ve farklı ses verebilirmiyiz, öncü olabilirmiyiz" diye düşünmeden edemedim.
Ama gördüklerimiz birkaç demeç ve bir toplantı sonrasında Anıt yapma kararı... Hadi demeçler tamam, Antep tarihini bilenlerden çok, bilmeyenlerin görüş beyan ettiği söylense de, burasını es geçiyoruz. Çünkü, nasıl olsa "bu yanlış veya doğrudur" diyen yok... Ama Büyükşehir Belediyesi'nde gerçekleşen ve bir anıt yapılması kararı alınan önemli toplantıya, Antep Harbi'ni yazan bir Birol Güngör'ün, bir Adil Dai'nin, bir Hulusi Yetki'in, Halit Ziya Biçer'in (görünmediler ama salonda varlarsa özür dilerim) ve Abdullah Özer'in çağrılması gerekirdi diye düşünüyorum... Ben sadece Birol Güngör ve Abdullah Özer'e sorabildim, ikisini de çağrılmamışlar.
İşte burada bir hata görüyorum. Çünkü tarihe dayalı ama geleceğimizi ilgilendiren bir toplantı yapılıyor, ancak tarihi bilgileri olan ve bu kente çok şeyler veren değerli insanlarımız çağrılmıyor... Bırakın toplantıya çağrılmayı, öğrendiğim kadarıyla onlardan görüş bile alınmıyor... Nedense maddi yönden destek alınacağı düşünülenlere değer veriliyor ve baş kısma oturtuluyor... Elbette parası olanlar da gerekli, yalnız denge bulmak da yöneticilerin işi olsa gerek...
Yani anlayacağınız birşeyler yapılmak isteniyor, maalesef yüze göze bulaştırılıyor... Gaziantep bir Cemil Cahit Güzelbey, bir Oğuz Göğüş ve Ömer Köylüoğlu gibi değerlerini kaybetti, onlardan artık yararlanamıyoruz. Hiç değilse yaşayan bu değerlerimize sahip çıkmak, onlardan yararlanmak ve onurlandırmak çok mu zor ?
Sadece bu konu için değil söylediklerim... Sayın Asım Güzelbey'in dikkatine sunuyorum. Hatta bu kentin tarihi hakkında bilgi sahibi olanları bizahiti kendisinin davet edip, onları bir araya toplayıp elde edilecek bilgileri, şehir halkıyla paylaşmak gibi düşünce içine girmesinde büyük yarar görüyorum...

ANIT YAPILACAKSA KENT İÇERİSİNDE OLMALI

Bakın yüze göze bulaştırıldığını düşündüğüm bir konu da Dokurcum Değirmenine, yani Kilis yolundaki Şahinbey anıtının olduğu bölgeye bir anıt daha dikilme kararı... Madem bu şehir Fransız işgaline uğramış, madem kurtuluş mücadelesi verilmiş ve binlerce kahramanımız şehit edilmiş, o zaman bunu simgeleyen bir anıt için niye kent merkezi veya girişinde bir yer düşünülmüyor, işte kafama takılan bir konu da bu...
Bir anıt yapılacaksa, bu kentte yerli yabancı herkesin gözünün önünde, görebileceği, gidip gezebileceği bölgede olsa kötü mü olur ?. Örneğin 100. yıl parkının bir bölgesi veya karayoluyla şehre girişin bir yerine...
Hatta çadırcılara kiralanarak rezil edilen, önüne gelenin yerleşip mallarını ve ürünlerini tanıttığı pazar haline getirilen Demokrasi meydanının bir köşesine yapılamaz mı ? Bana göre yapılır... Ama kararı alanlara göre yapılır mı yapılmaz mı, bunu zaman içerisinde göreceğiz... Tamam Dokurcum değirmenine de bir el atılsın. Çünkü burasının önemi herkes tarafından kabul ediliyor. Fransız Komutan Andre'nin bile anılarında yer alıyor... Ama, Rahmetli Şehit Yahinbey'in yardımcısı Ali Nadi Ünler'in burada 14 çocuğun şehit edildiğini belgeleyen bir kitabın bulunmadığı da şimdiki tarihçiler arasında tartışılıyor. Bu değerlendirme ışığında Dokurcum Değirmeninin bulunduğu bölgeye kenti simgeleyecek ve yerli yabancı herkese gösterecek büyük bir anıt fikrine katılmadığımı söylemek istiyorum...

EMNİYETE TEŞEKKÜR ZAMANI Şunu peşinen söyleyeyim; hayatım boyunca hiç bir zaman kişisel davranmadım. Paylaşmayı hep ön planda tuttum. Ama her seferinde ağzımın payını aldım... Değer verdiğim, önemsediğim insanların bazı anlar geldiğinde ne kadar küçüldüğünü, ne kadar çapsız olduklarını üzülerek izledim... Ve bunların hepsinden dersler çıkardım... Kindar olmadım, düşmanlık beslemedim... Ne ilginçtir benim kimseyle herhangi bir nedenden dolayı düşmanlığım yok, yani kimseye düşman değilim, ama nedense bana düşman olanlar var... Bunun nedenlerini iyi biliyorum... Çünkü bu kentte, bazı kişilere göre çok doğru şeyleri söylemeyeceksiniz, yazmayacaksınız... Hele toplum menfaatine yönelik tek kelime etmeyeceksiniz... Vatandaş kendi hakkını savunduğumuz için bunlardan memnun. Ancak bizim vatandaşımızın düşüncesi, o bahsettiğim bazılarına göre önemli değil. Neyse bu çok uzun bir konu, inşallah beni yaşatır sağ bırakırlarsa, hepsini bir kitap haline getireceğim. İnanın son 3 ay içerisinde yaşadıklarım bir ömre bedel...
Gelelim asıl konumuza... Biliyorsunuz bana ve eşime saldırıldı ve bir mucize kabili ölümden döndüm... Azmettirenler, aradaki taşeron ve saldıran kiralık adamlar henüz yakalanmadı. Bu gelişmeden, benim kadar, bu kentte alın teriyle, helal kazançla, namusuyla yaşamak isteyen, yasalara saygılı, ülkesinde ve özellikle yaşadığı şehirde, manevi ve "kent milliyetçiliği" düşüncesine bağlı ne kadar insan varsa, hepsi de üzgün ve endişeliler... Bu üzüntü ve endişe, sadece benim olayımla ilgili değil elbette... Kentte yaşanan tüm cinayet, yaralama, gasp, hırsızlık, tehdit, haraç vs. ne kadar yasa dışı olaylar varsa, bunların vatandaşı nasıl rahatsız ettiği, yöneticilerimiz tarafından sanırım iyi biliniyordur...
İşte bu paralelde, Büyükbeşe ailesinin 3 ferdinin evinde öldürülmesi olayının çözümlenmesi çok büyük önem taşıyordu. Her ne kadar kuyumcu cinayeti olayının tüm belgelerinin, geçmiş zamanda yok edildiği iddiası herkesin diline pelesenk olsa da, bu üçlü cinayetin çözümlenmesi, herkese derin nefes aldırdı. Çünkü özellikle bu cinayeti sonrası gözler emniyete çevrilmişti. Eğer çözülmese, çok şeyler söylenecekti... Çok şükür kısa süre sonra cinayetin katilleri yakalandı. Bu konuda emniyet cenahında emeği geçen herkese, yukarıda bahsettiğim düşüncede olan "biz Gaziantepli'ler" olarak teşekkür ediyoruz. Bir de isteğimiz ve temennimiz olacak elbette... Bu tür olaylar gerçekleşmeden önce caydırıcı nitelikli tedbirler konusuna yönelik çalışmalara biraz daha ağırlık verilemez mi ?

BİR ELEŞTİRİ DE KENDİME

Geçtiğimiz cuma günü aynı zamanda, Ayıntap Otomotiv'in sahibi Faruk Haleplioğlu ile İstanbul'da yaşayan ortak dostumuz olan bir arkadaşımla konuşuyoruz. Bu arkadaşım Alman Hastanesine Faruk'un yanına ziyarete gittiğini söyledi. Merak edip durumunu sorduğumda o anda anladığım Faruk'un kalp operasyonu geçirdiği şeklindeydi. Hemen cep telefonuyla Faruk'u aradım ve doğrudan "geçmiş olsun, durum nasıl, iyisimsin" dedim. Faruk iyi olduğunu ve 2 kalp kapakçığının değiştiğini söyledi. Kendisine "bunu haber yapmak istiyorum" dediğimde, önce "boş ver" dedi. Sonra ısrar ettim ve "sen tanınan bir adamsın yapalım" dedim, "sen bilirsin" diye karşılık verdi. Şimdi buradan siz ne anlarsınız, herhalde benim anladığımı, yani Faruk'un operasyon geçirdiğini... Biz de ertesi gün bunu haber yaptık... Ama sabahleyin erken saatte başlayan telefonlar önce Faruk'u, sonra ortağı Semih beyi ve en sonunda beni adeta duman etti. Çünkü ameliyat olan Faruk değil, kızkardeşiymiş... Tabii bu yanlış anlamayı Faruk ve Semih'le konuşurken oldukça güldük... Ama kendimi de eleştirmeden edemedim. Nedeni; bir haberi oluştururken iyi araştırmayıp, biraz da arkadaşlığın getirdiği samimiyetle yüzeysel bilgilerle gazeteye yansıtma hatasına düşen birisi olmam... Bu konuda Sayın Faruk Özhalepli'ye hem geçmiş olsun diyor, hem de kendisinden ve okuyucularımdan özür diliyorum HEPİNİZE İYİ HAFTALAR