Ev sahibimin önerisiyle köylere elektronik cihaz tamirine çıkmaya başladım ama kazandığım paranın yarısını ev sahibi almaktaydı. Ayrıca kullandığım malzeme ve yaktığım yakıt hesaba katıldığında bana kalan kazancın yarısından daha azdı.

Artık işi öğrenmiştim. Üstelik Çamlıbel Pancar Bölge Şefliği belirli aralıklarla muhtarlar toplantısı yapmaktaydı. Ben de bu toplantılardan bazılarına katılmıştım ve muhtarlar beni tanımıştı. Ev sahibini devreden çıkarmam gerekiyordu. Ulaşabildiğim bütün köylere gitmeyi ve her gittiğim köyde de muhtara konuk olmayı tasarladım.

Bu düşüncem tuttu. Ev sahibimi almadan çıkıyordum artık. Muhtarlar bana gereğinden fazla saygı gösteriyordu. Radyoları muhtar odasında, televizyonları sahiplerinin evlerinde onarıyordum.

Böylece on yedi köy bana bağlanmıştı. Arızalı elektronik cihazlarını Tokat'a götürmüyor, benim köye gelmemi bekliyorlardı.

Çamlıbel Sivas'a yakındı. İklimi de Sivas iklimi gibiydi. Çok kar yağıyordu. Ben de sürekli güneş gözlüğü kullanıyordum. Ayrıca yakamda sarı, altın rengi bir Atatürk rozeti vardı.

Muhtarların bana gösterdiği saygıyı bir gün Mehmet beye anlattım. Gülerek;

-Ya hocam muhtarlar seni MİT ajanı sanıyorlar. Bu hoca MİT ajanı. Tamir bahanesiyle köyleri dolaşıp bilgi topluyor. Ayrıca öğretmen filan da değil diyorlar, dedi.

Komik bir durumdu. Tokat Emniyet Müdürlüğü her ay hakkımda rapor tanzim ediyordu. Halk da beni MİT ajanı sanıyordu.

O yıllarda köylerde televizyon tamiri yaparak iyi para kazandım. Hacı Murat'ı baştan sona elden geçirdim. Pırıl pırıl bir araba oldu. Hacı Murat'la geçtiğim yollardan geçen Tokat'ın şoför esnafı nasıl rahatlıkla geçtiğimi şaşkınlıkla karşılardı.

İnsan para kazanmak istediğinde dağ başında bile kazanabiliyordu. Eşim, ailem ve çocuklarımın rahatı için iki işi bir arada yürütmeyi başarıyordum.

Gittiğim köylerdeki adım Tamirci Hoca'ydı