İki haftadır Taksim Gezi Parkında yaşananlarla ilgili eylemler ülkenin dört bir yanında sürüyor. Sn. Başbakan yurt dışında iken Cumhurbaşkanı, Hükümet Yetkilileri, Muhalefet Partileri'nin Genel Başkanları ortamı yumuşatmak adına sağduyulu açıklamalarda bulundu. Sn. Başbakan döndüğünde ortam biraz daha yumuşar, sükunet çağrıları yapılır, nihayetinde herkesim kendine bir pay, bir ders çıkarır, çıkarması gerekir diye bir düşünce hakimdi. Maalesef olmadı... Ne Başbakan, ne göstericiler geri adım atmadı. Ortamı daha da gerecek söylemler havada uçuştu... Başbakanın söylemleri seçmenleri tarafından alkışlanmış olsa da, toplumun büyük kesiminde tepki topladı. "Onların anladığı dilden konuşacağız", "bunun hesabını verecekler", "üç beş çapulcuya boyun mu eğeceğiz" sözleri ardından misilleme miting programları.... Göstericilerin amaçlarına ulaştıkları seslerini duyurdukları halde, dertlerinin sadece orada kesilen ağaçlar olmadığı, yaşadıkları sorun ve sıkıntılarından dolayı iktidara karşı duruş sergiledikleri anlaşılmışken, bazı grupların bu kaos ortamından istifade devlet malına zarar vermeye devam ettikleri halde dağılmamaları kaygıyla endişeyle takip ediliyor. Toplumun gerilmesinin kamplaşmaların siyaseten bir kazanç olabileceği, ancak ülkeye ve topluma bir şey kazandırmayacağı toplum mühendisleri tarafından ciddi kaygılar olarak dillendiriliyor. Doğru olan bu inatlaşmaya bir son vermek. Biz toplum olarak yüzdelere bölünürken Avrupalı, Amerikalı dostlarımız ülkemizdeki olayları Arap baharına benzeterek veriyor, vatandaşlarını Türkiye'ye seyahat etmemeleri hususunda uyarıyor.. AB sert uyarılar ve tehditlerle Kopenhag Kriterlerini hatırlatıyor, herkesimden uyarılar çağrılar. Borsa kaybediyor, döviz yükseliyor, turizm kan kaybediyor, otellerde daha önceden yapılan rezervasyonlar iptal ediliyor, her halükarda ülkem insanı zarar ediyor. Yıllardır şikayet ettiğimiz ülkemizi ve demokrasimizi yıllarca geriye götüren darbeler bu tür karışıklıklar sonrası yapılmadı mı, hadi bizler çocuktuk hatırlamıyoruz da Sn. Başbakan ve etrafındaki ülkeyi yönetenler de mi bilmiyor o karanlık günlerin nasıl yaşandığını. Eylemciler bu tür bir beklentisi mi var merak eder olduk ? Şuan şükür darbe tehlikesi yok, ama bizim zayıflamamızı isteyenler pusuda bekleyenlerde mi yok? 12 Eylül darbesi ülkede çıkan karışıklık sonrası huzur ve asayişin bozulması bahane edilerek yapılmadı mı? Değerli Büyüklerimiz, Sevgili Eylemciler inatlaşarak ülkeye zarar vermekten biran önce vazgeçin, hesapları sandıkta görelim. Ne külhanbeyliğine, ne yakıp yıkmaya gerek yok. Bizi bizden başkası anlamaz sevmez. Gemi batarsa hep beraber gömülürüz sulara olan masum insanlara olur TÜRKİYE CUMHURİYETİNE olur. YETER ARTIK Sokaklarımızda kardeş kavgası görmek istemiyoruz. Son sözümüz Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e meşhur nasihatinden bir hatırlatma; kim alına Ona; "Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.....