Birilerinin "takdir edilme" fikri; borcunu ödeyen kimsenin "namuslu" addedilmesi.. bana hep tuhaf gelmiştir! Siz söyleyin. Adına "başarıyı teşvik" dense de, işini düzgün yapanların ellerine bir "plaket" verilmesi lüzumlu mudur? Kimse babasının hayrına çalışmıyor. Görevlendirilmiş herkes ne olursa olsun işini doğru ve uygun şekliyle yapılmalıdır. Doğru yapmayanın "tekdir" edilmesine evet ama, doğru dürüst yapanın "takdir" edilmesi fikri abartılmamalıdır. İş "verimini" artırmak için takdirden başka şeyler olmalı. Adama iş vermek ve işe adam görevlendirmek ikisi aynı şeyler değildir. İşi bilene yaptırmak, gelişmeye dikkat etmek yöneten ve yönetilenin öncelikli görevi kabul edilmelidir. Takdir müessesesi çalıştırılmak isteniyorsa yukarıdaki kraterler ölçü alınmalı; görevlendirilenin başını kaldırmadan işini yapması, ona ödenen "ücretle" ödüllendirilmelidir. "Falanca eleman iyi çalışıyor; ona bir ödül verilsin" takdirine muhatap olanlar; benzer işi yapanları "kıskandırabileceği", iki kişinin yapacağı işi "bir kişiye" yaptırmaya kalkışmanın, hem verimi hem de kaliteyi düşüreceği görüşündeyim. Bu yüzden plaketle "takdir etme" fikri bana hep ters gelmiştir! YA BORCUNU ZAMANINDA ÖDEYENLER? Ticari alış-verişlerde de benzer durumlar yaşanır. Borcunu zamanında ödeyebilmek için banka tuzaklarına düşmeyi göze alanların sayısı giderek artıyor olsa da, kriz döneminde üretim ve satışların düşmesini "istisna" kabul ediyorum. Borca almak ve satmak ticaretin vazgeçilmezidir. Hammadde alırken "vadeli" alanların, ürettikleri malı "vadeli" satmasından doğal bir şey olamaz! Ticaret yapmıyor olsak da, ödemelerin alacak-verecek hanesine yazılacağını; muhasebe işlerinin bu program doğrultusunda yapılacağını biliyoruz! Ancak, her türlü "hoşgörüye" rağmen alınanın emtianın bedeli zamanında ödenmezse çarkın dönmeyeceğini de biliyoruz! Demek ki, "borcun ödemesi" bir mecburiyettir. Bunu bilerek borcunu "zamanında" ödeyene plaket vermeye kalkışırsanız ne olur? Bu, işini doğru dürüst yapma mecburiyetinde olan kimseye "plaket" vermeye benzemez mi? Borç ödemek "mecburiyettir"; biribirine göbekten bağlı ekonominin "raydan çıkmaması" için, herkes aldığının bedelini "zamanında" ödemelidir. Kimse, borcunu zamanında ödediği için "namuslu" addedilmemelidir. Borcu zamanında ödemenin başka; namuslu olmanın başka şey olduğu unutulmamalıdır. SÖZÜ TOPARLAYALIM... Sözü toparlayalım. İnsan psikosu gariptir. Toplu çalışılan yerlerde kimse yaptığı işin "hatalı" olduğunu kabul etmez! "Başarı" varsa sahiplenilir; aksi halde, suç başkasına atılır! Alacağını zamanında tahsil edemeyip, borcunu gününde ödeyemeyenlerin "maraza" çıkarması normal olarak gözükse de, çaresizlikle keyfiyeti birbirine karıştırmamaya özen gösterilmelidir. Böylesi durumlarda borcunu ödeyemeyen kimselere "başka" gözle bakmak haksızlık olmaz mı? Ne demişler? "Parayı verenden alırsınız." Burada aslolan niyettir. Niyet dürüstse, bir kolayı bulunur. Haksızlık etmiş olmayalım. Ticarette devamlılık, alınan ve satılanın "süresinde" dönmesi ile mümkündür. Borcunu zamanında ödeyenler ile ödeyemeyenler arasında tercih yapılacağı, ona göre kolaylık sağlanacağı bilinmelidir. Kolayına kaçmadan, bir başkasının canını acıtmadan çark dönerse, bundan herkes yararlanır. Aksi halde, hem ülke, hem de bireysel olarak zorlanırız...