Eşimin Kilis'te yaşayan anne ve babası bir gün bizi ziyarete geldiler. Evde tutmam doğru olmazdı. Bir yerlere götürüp gezdirmem gerekiyordu. Para sıkıntım vardı ama ders ücretlerini yeni almıştım. Asıl çekincem arabamdan kaynaklanıyordu.

Arabamın üç kapısı macunlanmış ve pas akmaktaydı. Difransiyeli helikopter sesini bastıracak ölçüde ötmekteydi. Ön düzeni tamir istiyordu. Akünün artı kutup başı kutunun içinden kopmuştu ve motor soğukken marş basmıyordu. Ehliyet ve ruhsatım da yoktu. Bu arabayla konuklarımı nereye götürebilirim diye düşünürken Sulusaray'daki kaplıcalar aklıma geldi. Kaplıcalara giden yolda trafik polisi yoktu.

Bir sabah mangalımızı aldık. Sulusaray'dan dönerken et alarak yol kenarında yeşillik bir alanda piknik yapmayı düşünmüştüm.

Eşimin annesi kiloluydu. Eşim, ben, annesi, babası ve üç çocukla yola çıktık. Günçalı ile Sulusaray arasında Musköy (Musaköy) adında bir kasaba vardı. Eti oradan aldık. Gittiğimiz yolu Musköy'ün önünden geçen tren hattı kesiyordu. Raylar yol seviyesine göre yarım metre kadar aşağıdaydı ve çok dikkatli geçmek gerekiyordu.

Yola devam ederek Sulusaray'a vardık. Haremlik selamlık havuzlarda sıcak suya girdik. Sonra çevreyi seyrederek çayımızı içtik ve geri dönüşe başladık.

Benim Hacı Murat'ın üzerinde çekemeyeceği ağırlıkta yük vardı. Çocuklarla birlikte yedi kişiydik ve eşimin annesini de iki kişi saymak lazımdı. Önümüzde ve az ilerde beyaz bir Reno yol almaktaydı. Ancak bazen aradaki mesafe azalıyor, bazen de çoğalıyordu. Üstelik ilerde piknik yapacaktık ve vakit hayli geçmişti. Batıdan parça parça siyah yağmur bulutları gelmekteydi. Önümüzdeki arabaya ulaşıp onu geçmek için gaza bastım.

Gayet güzel ve keyifli bir şekilde yol alıyorduk. Teypte sevdiğim müzikler çalıyordu. Bu hızla Musköy'e kadar geldik. Ancak yoldaki tren raylarını ve çukuru unutmuştum. İyice yaklaşınca hatırladım ama iş işten geçmişti. Araba önce güm diye bir boşluğa düştü, ardından hız nedeniyle havaya sıçrayarak karşıya geçti. Sonra da arabanın altından tangır tungur sesler duyulmaya başladı. Arabanın yağ lambası yanıp sönüyordu. Kenara çekerek durdum. Eğilip altına baktım. Arabanın kartel muhafazası cıvataları kesmiş ve yerde sürünüyordu. Kartel de içe doğru çökmüştü. Az ilerde bir petrol istasyonu vardı. Oraya kadar arabayla gittik. Araba yansa da gözümde yoktu ama Kilis'ten beri gelen konuklarıma rezil olmuştum.

Arabadaki herkesi istasyona indirdim. Orada arabanın altına girip bakabileceğim bir beton kanal vardı. Kanala çıkmaya çalışırken sinirimden tekerin biri kanala düştü. Birkaç kişinin yardımıyla kanala çıkardık tekrar. Petrol çalışanı tel bularak kartel muhafazasını yerine bağladı. Sordum;

-Burada sanayi var mı?

-Var abi. Yoldan kasabaya gir, sağ taraftalar. Kapanmadan hemen git.

Arabayı çalıştırıp tarif edilen yere gittim. Oradaki tamirci motoru çalıştırıp bir cıvatayı gevşetti. Birkaç kere gaza bastırdı. Sonra yanıma geldi.

-Abi arabanın yağ pompası kırılmış ama gaza basınca yağı veriyor. Bu şekilde eve kadar gidersiniz.

Cebimdeki son parayı tamirciye vererek tekrar petrole geldim. Petrolcü konuklarımı eve, ailesinin yanına almıştı. Arabaya doluştuk. Dua ederek daha dikkatli yol almaya başladım. Uzaklardan Çamlıbel görünürken araba stop etti. Akünün kutup başı kopuk olmasına rağmen motor sıcakken marş basıyordu. Birkaç kere marşa bastım ama çalışmadı ve akünün şarjı da bitti.

Ben direksiyonda, eşim, çocuklar, kaynanam, kayınpeder arkadan arabayı itiyorlar. Ancak inatlaştı işte. Çalışmıyor. Gün batmaya yaklaştı. Kara bulutlar bize ulaştılar. Seyrek yağmur damlaları düşüyor başımıza. Biz arabayı iterek çalıştırmayı deniyoruz. Yoldan geçenlere rica ettim. Aralıklı olarak birkaç kişi itti uzun süre ama çalışmıyor. Geçen bir traktörü durdurup arkasına bağlayarak çekip çalıştırmayı denedik ama çalışmıyor.

Güneş battı. Artık yardım eden de yok. Yine konuklarım itmeye başladılar. Biz böyle uğraşırken yoldan geçen yaya bir adam salınarak yanımıza geldi. O da iteledi biraz. Çalışmayınca;

-Motor kaputunu açsana, dedi.

Mandalını çekerek kaputu açtım. Adam incelemeye başladı. Sonra arızayı buldu.

-Bu araba çalışmaz kardeşim.

-Neden?

-Aküde hiç su kalmamış. Akü ateş gibi olmuş. İyi ki, yanmamış. Su koymanız gerek.

-Sudan bol ne var ya. Az bekle lütfen…

Hemen yakınımızdan kırmızı çamurlu suları coşarak akan bir çay geçiyordu. Arabadan bir pet şişe alarak seğirttim. Şişeyi doldurup getirdim ve akünün ağzından taşana kadar bütün gözlerini çamurlu suyla doldurdum. Direksiyona geçtim. Yolcuya ve konuklarıma dönerek, mahcubiyet içinde;

-Arkadan bir daha el atın hele, dedim.

Arabayı itmeye başladılar. Biraz hızlanınca ayağımı debriyajdan çektim. Hiç naz etmedi Hacı Murat. Motor gümbür gümbür çalışmaya başladı. Yardım eden yolcuya teşekkür ettim. Ters istikamette yoluna devam etti. Bizimkilere;

-Binin, dedim.

Tekrar arabaya doluştuk. Artık Çamlıbel'e ulaşırsam yeter, oradan araba kiralarım diye düşünürken Çamlıbel'i de geçtik. Sorunsuz yol alıyorduk.

Yatsı vakti evin önünde durduk. Eve yetiştik diye herkes sevinç içindeydi. Eşimin babası;

-Araba bizi mi götürdü, biz mi arabayı götürdük, anlayamadım doğrusu, dedi.

Galiba biz arabayı götürmüştük. O akşam arabanın bütün eksiklerini tamamlamaya karar verdim.