1914-18 I.Dünya Savaşı sona ermiş ve Müttefiklerinin yenilgisiyle sonlanmıştı. Osmanlı , Almanya’nın müttefikiydi.30 Ekim 1918’de Agamemnon gemisinde , zamanın Denizcilik Bakanı olan Rauf Beye Mondros ateşkes Anlaşmasını neredeyse zorla imzalattılar. Antlaşmanın koşulları ağırdı. Galip devletler bir bahanesini bulup Anadolu’nun istedikleri köşesini işgal edebileceklerdi. Klikya Bölgesinden Ayıntap Türklere bırakılmış bir bölgeydi. Antlaşmanın imzalandığı aynı gün Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa Merkezi Adana’da bulunan Yıldırım Orduları Grup komutanlığına tayin olmuştu. Birkaç gün sonra da bu komutanlık lağvedilmiş ve Mustafa Kemal İstanbul’a çağrılmıştı.

İngiltere ve Fransa aralarında gizli bir anlaşma yaparak (Sykes-Picot) Anadolu’yu ve Ortadoğu’yu aralarında paylaşmışlardı. Bu anlaşmayı İtalyanlardan gizlemişlerdi, çünkü İtalya Tüm Anadolu’yu tek başına istiyordu ! İtalyanlardan kurtulmak için de Yunanistan’ı işin içine 1919 da katmışlar , onlar da 16 Mayıs’ta İzmir’e asker çıkarmışlardı. Öte yandan İngilizler 17 Aralık 1918’de Antep’i işgal etmişlerdi.

Nasıl olsa kenti Fransızlara bırakacakları için, pek sert davranmıyorlardı, halk İngilizlerden neredeyse memnundu. Çünkü. İngilizler İdarenin işlerine karışmamakta, hatta alış veriş yaparak ticareti canlandırmaktadırlar.

Ve zaten bir yıl kadar sonra, 1919 Kasımında kenti Fransızlara bırakırlar. Fransızlar buralarda kalıcı olmayı düşündüklerinden halka sert, acımasız, şımarık, kötü davranırlar. Bayrak indirtirler, ayrıca tek başlarına Antep’i elde tutamayacaklarını bildiklerinden takviye güç olarak Fransız üniforması giydirilmiş ermeni askerleri de yanlarına alırlar. Anteplilerin tepkisi en çok da bunadır. Sonunda küçük bir Ermeni birliğini yanlarında alıkoyarak Fransız üniformalı ermeni askerlerini Antep dışına gönderirler.

Ermeniler yüzlerce yıldır Antep’te aynen bir Antepli gibi- ki Antep Osmanlı egemenliğine 1516 yılında Yavuz Sultan Selimin mısır seferi sırasında girmiştir- yaşamaktadırlar. Osmanlı idaresinde adları “milllet-i sadıka” dır. Osmanlılar içinde en zengin,en rahat bir topluluktur. Ama Fransızlar kente girerken davul, zurna, şarkı, türkü, ve sevinç çığlıkları, bayraklarla, flamalarla onları karşılamışlardır. İçlerinde hâlâ tehcirin kini kaynamaktadır.

Burada şu soruyu sormak gerek: Özellikle Fransızlar Klikya’ya geldikleri zaman kurtuluş savaşı başlamış mıdır?

Yıl 19ı9 un sonu. Henüz Büyük Millet Meclisi kurulmamıştır. Evet 15 Mayıs 1919’da İzmir’de Hasan Tahsin ilk kurşunu atıp bir yunan subayını öldürmüş kendisi de orada öldürülmüş ve aynı gün kentte 2000 insan katledilmiştir. Ama kurtuluş Savaşı henüz başlamamıştır. Oysa Fransızlar ve Fransız üniforması giymiş Ermenilere karşı ilk kurşun, 1918 19 Aralık’da Dörtyol’un Özerli köyünde atılmış ve 15 Fransız ve ermeni öldürülmüştür

24 Nisan 1920’de yani BMM.nin kuruluşunun ikinci günü M. Kemal mecliste konuşmaktaFransızların Klikya’yı işgalini anlattıktan sonra eklemektedir: “Fransızların bu tecavüzlerine karşı merkezi hükûmet (İstanbul hükûmeti) hiçbir tedbir almadı. Hatta protesto bile etmedi.” Fransızlar ermenileri kullandı tecavüzleri onlara yaptırdı dedikten sonra şunu da ekler : “ Ermenilerin gayesi, bilhassa himaye ve siyanet görüldükten sonra Klikya’da, Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da, her nerede bulurlarsa ahali-i islamiye’yi imha etmektir”

Burada şu soruya da açıklık kazandırmakta yarar var: Antep savunma sırasında dışarıdan yardım görmüş müdür?

Evet, hem de çok! İşte Mustafa Kemal’in aynı konuşmada yani 24 Nisan 1920 konuşmasından bir alıntı:”Filhakika memleket dahilinden, bilhassa

Sivas’tan büyük ve vicdanlı vatanperverler kalktılar, koştular bu meşgul mıntakaların hududu içine girdiler ve oradaki kardaşlar ile birleşerek onların namus , mukaddesat ve mevcudiyet cidallerinde (mücadele), onlarla aynı safta yer aldılar.

O halde Antep’e yardım gelmedi sözü neden doğmaktadır

Antep dört kez kuşatılmıştır. İlk üç kuşatılma Antepliler ve dış güçler tarafından Fransızlara karşı yapılmıştır. Dördüncü kuşatma Fransızlarca 11 Ağustos 1920 9 şubat 1921 tarihleri arasında yapılmış ve kente giriş çıkışlar altı ay kontrol altına alınmış ve özellikle son üç ayında kentten adeta dışarıya kuş uçmamış ve sekiz şubatta da Antep açlığa yenik düşmüş teslim olmuştur.

Şu soruyu da sormak ve yanıtlamak gerek: Fransız niçin kenti piyadeleriyle teslim almak istememişlerdir: Antep’teki Fransız güçleri komutanlığı bunun olanaksız olduğunu biliyordu. Ancak Fransız Genel Kurmay

Başkanlığı “ Herkese rezil oluyoruz, küçük bir

kasabayı bile işgal edemediler diye alay konusu oluyoruz, top atışlarını falan bırakın kenti piyadelerinizle teslim alın!” emrini 25 nisan 1920da verir. Aynı gün Antep Fransız güçlerinin başına komutan olarak Abadi gelmiştir.

Yeni komutan herhalde durumu çok iyi kavramadığından biraz da kendini göstermek amacıyla Mağarabaşı’na Fransızları saldırtır,ancak ,güçleri büyük bir yenilgiyle ve ağır kayıplar vererek geri çekilirler.

Fransızlar Antep’te niçin ısrarlı oldular ?

Urfa’da, Maraş’ta istedikleri başarıları elde edemediler. Hatta Maraş’ta, Maraş Ermenilerinin Fransızları ihanetle suçlamalarına ve kendilerinin de kış kıyamette büyük kayıp vermelerine rağmen başarısızlıklarını telafi etmek istediler. Antep savunmasının Arap’lara, Suriye’lilere kötü örnek olmasından korkuyorlardı. Bunu önceden gören Mustafa Kemal şöyle diyecekti : “Fransızlar Maraş yenilgilerinin öcünü almak isteyeceklerdir. Bunun için Antep cephesine çok yetenekli arkadaşlarımızı göndermeliyiz!”

Yeri gelmişken şu sorunun da yanıtını açıklıkla vermek gerekir:”Yeni kurulan BMM Antebe gerekli yardımı yapmış mıdır ?

Bazıları bu sorunun yanıtını bilerek ya da bilmeyerek olumsuz olarak vermişlerdir.

Kesin olan şudur :

Mustafa Kemal taa Sivas Kongresinden itibaren Antep’i daha geniş anlamıyla Klikya’yı daima görmüş, gözetmiş, gerekli yardım buyruklarını vermiş, uygun gördüğü askeri zevatı savaşı organize etmek üzere kente göndermiştir. Sivas Kongresi sırasında bile İttihat ve Terakkiden arkadaşı Kara Vasıf‘tan yazılı onay alarak Antep delegesini temsil ettirmiştir. Antep savaşında adı geçen kahramanların çoğu da ordu mensubudur. Ancak Mondros’a göre ordu resmen lağvedilmiş durumunda olduğu için bu askerler milis gücü olarak başka isimlerle bölgeye gönderilmişlerdir. Silah, askeri techizat, mühimmat vb. özellikle Adana bölgesinde yapılanmakta olan orduyu organize eden Selahaddin Adil tarafından yapılmış ve bu komutan defalarca Antep sırtlarına kadar gelerek savaşı dıştan yönetmiştir.

12 Şubat 1921 de yani teslimden üç gün sonra Ankara’da BMM.de Milli Savunma Bakanı . Fevzi Paşa şöyle diyordu :”…İki ay evvel Ayıntab’ın durumu hakkında açıklamalarda bulunmuştum . Bizim için önemini de arzetmiştim. Ondan sonra Fransızlar için Ayıntab’ın önemi iki kat artmıştı.

Çünkü Ayıntab’ın direnişini gördükçe Suriye ahalisi ve çöl urbanı Fransızların bir gün Suriye’den sürülüp gideceklerine inanmakta idiler. Bunun için biz Ayıntab’ı ne kadar kurtarmak için uğraştık ise o da elinde tutmak için o derece uğraşmıştır, hatta daha fazlası ile. Biliyorsunuz ki ordumuz henüz kurulmaya başlamıştır...”

Hakkari , Bolu, Antep millet vekilleri Fevzi Paşayı ordunun üzerine düşeni yapmadığı hususunda gene sıkıştırırlar ve oraya niçin daha fazla kuvvet gönderilmediğini sorarlar.

Fevzi Paşa “ Ordunun yeni teşekkül ettiğini arzetmiştim. On aydan beri hükûmeti istikrar( dengelemek,) ile uğraşıyoruz.Bundan üç ay önce hükûmetimiz müstakar(İstikrarlı) (sallantılı idi) değildi. Ben altı aydır kuvvet toplamayla uğraşıyorum. Efendiler Antep bundan altı ay evet sükût ediyordu. Oraya gönderdiğimiz kuvvetler silah ve mühimmat sayesinde kurtulmuştur.”

Ancak şu da bir gerçektir. Özellikle dördüncü muhasaradan sonra çok sıkıntıya düşen Antep savaşanları doğal olarak dışarıdan çok şey beklemişler, umduklarını da bulamayınca bu komutanı suçlamışlardır. Teslimden sonra Genel Kurmay Başkanı Fevzi paşanın meclisteki konuşmasında bu yardımlar ayrıntılarıyla anlatılır ama şu gerçek de vurgulanır: “ Bizim için asıl düşman Yunanistan’dı tüm hazırlıklarımızı onları yenmek için yapıyorduk.”

Önemli bir soru daha: Antep savunmasında halkın durumu nedir ?

Abadinin kitabından şu satırları okuyalım ”Türkler çok değişken ögelerden oluşur : bir yanda zeki,kültürlü,uygarlığın her ince düzeyine ulaşabilmiş yüksek memurlar,öte yanda zengin tüccarlar ve çok lüks bir yaşam içinde zengin mülk sahipleri olmalarına karşın dar düşünceli insanlar ve bir başka tarafta çiftçi cahil ve körü körüne inançlı ve bilgisiz güdülen büyük halk kitleleri. …bazen bir kuşatma hareketi tehdidi birkaç top atışı onları daha önceden yerleştikleri bir mevziiyi terk etmelerine yetiyordu.Bununla birlikte körü körüne, ihtiyatsız kahramanca saldırılarda da bulanabiliyorlardı….”

O halde Antep Savunmasında yorganını satıp silah alan yoksullardan söz edebileceğimiz gibi, para vererek kenti terk eden zenginlere, top tüfek sesinden ahırlara saklanan din adamlarına kadar değişik tiplerden söz edebiliriz.

Ama böyle durumlarda önemli olan kitleler değil kitleleri harekete geçirebilen, inandırabilen, motive edebilen liderlerdir. Antep kahramanlarının hepsini saygıyla anmakla birlikte tüm ülkenin tek dehası vardır: Mustafa Kemal Paşa.

Şahin Bey isminin ortaya çıkması ise ona halkın güvendiği bir isim olması, verdiği sözü” Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez!” sözünü tutmasıdır. Bu konuda haklı haksız yorumları çocukluğumuzdan beri duyagelmişizdir. Şahin bey bir kişiliktir, kahramandır, yurtseverdir. Antep’ten önceki yaşamında da kahramanlık liderlik vasıflarını göstermiştir. Ama bu kişilikler ellerinde olmadan verdikleri sözlerine bağlı, gururlarını her şeyden önde tutan, lider kişiliklerdir. Ölümünü açıklarsak, şu gerçeği görürüz. Kurşunu kalmamıştır. Ölümden kurtulmayı deneyebilirdi. Hayır! Silahsız adeta kendini ölüme adayarak yüzlerce Fransız’ın karşısına çıkıyor. Ve dikkat ediniz;ona ateş edilmiyor. Süngüleniyor. Ve bu davranışı Antep savunmasının simgesi haline geliyor.

Antep savunmasının kurtuluş savaşına etkisi nedir ?

Antep savunmasının işgal altındaki Anadolu halkının bağımsızlık iradesini ve kararını dosta, düşmana özellikle de İtilaf Devletlerine karşı göstermesi bakımından psikolojik etkisi Mustafa Kemal stratejisi bakımından son derece önemlidir. Özellikle Fransızlar açısından, Fransızlar Antep’in, türkün çetin ceviz olduğunu buralarda anlamış ve daha savaşın ilk günlerinde Mustafa kemalle anlaşma zemini aramaya başlamışlardır.

Bu bakımdan Mustafa kemalin :”Ayıntaplılar sadece Ayıntabı değil Anadoluyu da kurtardılar. Müdafai milliye de pişdar(öncü) oldular.” demesi anlamlıdır.

1918’lerde Antebin nüfusu ve demografik yapısı nedir ?

İşgaller başladığında Antebin nüfusu, çok çeşitli rakamlar olmasına karşın, ortalama 80 bin civarında gözükmektedir. Bunun: 45,50 bin civarının Türk, Kürt;25-30 bin civarının Ermeni olduğu ve pek az sayıda Yahudi ve yabancı unsurun bulunduğu anlaşılmaktadır.

Ancak 8 Şubat 1921e gelindiğinde kent merkezinde 20-25 bin civarında yaşlı, hasta, sakat vb. fakat hepsi AÇ insan bulunmaktadır.

Ermenilerle ilk çatışmalar ne zaman başlar ? Ermenilerle Türklerin bin yıllık bir geçmişleri vardır. Osmanlıda adları Millet-i sadıkadır. Genelde zengin,ticaret erbabı,tahsilli bir sınıftır. 1800’lerde yabancı devletlerin misyoner okulları açarak Ermenileri kışkırtmaları,eğitmeleriyle “ulusalcılık” başlamış başka yerlerin dışında güneyde ilk isyan 1895 ZEYTUN’ da başlamıştır.(Balta Harbi)

Antep savaşı sırasında açlık ve mahrumiyet Ermenileri de vurmuş ve bazı kargaşa ve eğilimlerin çıkması dolayısıyla 4500 ermeni Fransızlarca Marsilya’ya vb. gönderilmiştir.

Antep savunması iyi yönetilmiş midir ?

Genelde evet. Özellikle Adana ile irtibat halinde iken başarılı girişimler olmuştur. Bu durumu Abadie kitabında şöyle açıklar : “…önceleri gerçek bir gerilla savaşına, sonraları da düzenli saldırılara neden oldu...Her köye çete denilen gayri muntazam savaşçılar toplayabiliyordu, bunlar da gerek kendi adlarına pusu çatışmalarına, gerekse yerel yöneticilerin emirleri doğrultusunda çok daha önemli savaş eylemlerine girişebiliyorlardı.

İster düzenli, ister çete olsun Türk askeri mükemmel bir askerdir. Cesur, dayanıklı, çok azla yetinen ve çok devingendirler…

…Bazen bir kuşatma hareketi tehdidi, birkaç top atışı, onları daha önceden yerleştikleri bir mevziiyi terk etmelerine yetiyordu…1920 sonlarında ve 1921 Ocak şubat aylarında, daha iyi bir kadro ve silahlanma sayesinde daha geniş kapsamlı eylemler gerçekleştirebildiler. Durumu daha iyi kavramışlardı ve daha iyi yönetiliyorlardı, Bu onları korkulacak bir hasım durumuna getirmişti.” Abadi’nin anlattığı bu durum özellikle Selahattin Adil beyin dışarıdan desteği ve sevk ve idaresi sayesinde gerçekleşmiştir.

Antep savaşının Türklere ve Fransızlara maliyeti nedir ?

Bunu tam olarak hesaplamak olanaksızdır. Ancak şu söylenebilir : Bu maliyet Türkler için daha ağırdır. Eldeki bazı rakamları verelim : Savaş sırasınca halktan 232.000 altın toplanmıştır. Buna Kilis’ten kaçırılan 70.000 altını da eklemek gerekir. Ayrıca halkın kendiliğinden aldığı silah, mühimmat, uğradığı zayiat , düçar olduğu hastalık , ölüm vb. rakamlarla ifade edilemez. Kuvay-i milliyenin yaptığı top tüfek, mühimmat vb.de hesaba kitaba pek gelmez…

Öte yandan Abadiye göre : “Her konvoy 400 araba ve 800 deveden oluşuyordu. Konvoy çok uzundu ve yol boyunca hırsızlıklar kaçınılmazdı.^Bir deve ayda 20-30 Türk altınına mal oluyordu. O zaman bir altın 55 Frank değerindeydi. Her konvoy bize sadece taşıma masrafı olarak yarım milyona mal oluyordu.

Antep savaşında karaborsacılık yapılmış mıdır ?Ermeni mallarına el konulmuş mudur?

Gayet tabii. Aramalarda çeşitli gıda , buğday arpa, fıstık, üzüm vb. yi beyan etmeyenler, Ermenilere, Fransızlara mal satanlar vardır. Bazıları cezalandırılmışlardır. Ama bazıları !!!

Ermeni mallarının bazılarına , bazılarınca el konulmuştur. Kısaca her savaş gibi Antep savaşı da kendi haksızlıklarını ve kendi zenginlerini yaratmıştır !

SON EVRE

Kuşatmanın son iki buçuk ayı tam bir açlık içinde sürer. Düşman Antep’i açlıkla dize getirmeyi kafasına koymuş ve tüm tedbirleri buna göre almıştır. Tüm çabalara karşın bu muhasarayı yaramaz Antep savaşçıları. Bir iki kez dışarıya birkaç yüz kişi kaçabilmiştir. 6 Şubatta Antep’e Gazilik unvanı verilir.

8 Şubat 1921 de teslim anlaşması imzalanır. Fransızlar halka bir miktar un, tuz vb. Dağıtır. Yollar yavaş yavaş açıldığından civar köylerden halka erzak gelmeye başlar.Ve kent yavaş yavaş onarılmaya başlanır. 23 şubat’ta Londra konferansı yapılır. Fransızlarla Türk murahhası Bekir Sami’nin yaptığı anlaşmasını Mustafa Kemal kabul etmez.21 Mart 1921 de Ankara Antlaşması yapılır ve Fransa Ankara Hükûmetini tanır.Bu Ankara’nın ilk uluslar arası zaferi ve Anadolu’nun misak-ı milli sınırlarının ilk resmiyet kazanmasıdır.