Bazı Kürtler, hem Türk?e, hem de T.C. Halkına düşman kesilirken, diğer yandanda Türk?ün öz bayramı olan Nevruz Bayramını sapıtarak ve kutlamış gibi görünerek, Nevruz Bayramı adı altında olaylar çıkarıyorlar. Yani başlarını kuma gömüyorlar, gövdelerinin nerede olduğundan haberdar değillerdir. Sözde Nevruz Kutlamaları ama, Millet vekilleri tarafından tokatlanan, taşlanan, emniyet mensupları, insanlarımızın beyinlerini hasara uğrattığına üzülmemek elde değil. Şimdi bir bardak suda kargaşa yaratanlara nevruz nadir, kimlerden kalma olduğunu izah etmeye çalışayım. Bu gibi olayları yaratanlara da devlet yetkililerinin kulak vermelerini istiyorum.
Eski Türklerin yılbaşı olarak kabul ettikleri gün, Farsça yenigün anlamına Nevruz kelimesiyle ifade edilmiştir. Şemsettin Sami Kamus-i Türkî?de Nevruzun güneşin koç burcuna girdiği gün olup, miladi 22, Rumi 9 Mart?a rastladığını belirtmektedir. Bu âdet Oniki Hayvanlı Türk takviminde de görüldüğü üzere çok eskiden beri bilinmekte ve büyük törenlerle kutlanmaktadır. Nevruz geleneği İranlılarda da vardır. İranlılarda nevruzun ortaya çıkışı ile rivayetlerden ikisi şöyledir. Bu rivayetlerden birisine göre nevruz, efsanevi İran hükümdarı Cemşid?in Azerbaycan?a geldiği gündür. Cemşid, Azerbaycan?a geldiği gün burasını çok beğenmiş, büyük bir taht kurdurmuş, şahane bir elbise giymiş ve tahta oturmuş. Bu sırada doğan güneş, tahta ve başındaki taca vurmuş ve etraf ışığa boğulmuştur şeklindeki rivayettir. Diğeri ise ateşin Cemşid tarafından keşfi ile ilgilidir. Cemşid, Mazendera ormanlarında tavşan avına çıkar. Burada zehirli bir yılanı görerek okunu ona atar. Ok yılanın bulunduğu kayalıklara çarparak bir kıvılcım çıkarmasına sebep olur. Bu kıvılcım, etrafındaki kuru otları tutuşturur. Ateşi ilk defa gören İranlılar, korkuyla ateşe secde ederler. Ateşin bulunduğu gün nevruz olarak kabul edilmiştir. Nevruz hakkında İslami görüşlere gelince Sasani Devletinin Müslüman Avrupalılar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra Arap dünyasına giren nevruz, İran geleneğiyle İslami bir hüviyet kazanmış ve yeni birtakım rivayetler çıkmıştır. Bu rivayetlerden bazıları şunlardır l Allah gece gündüzün eşit olduğu nevruz gününde dünyayı yaratmış, l İnsanoğlunun atası olan Hz. dem?in çamuru nevruz günü yoğrulmuş, l Önceleri cennete yaşayan dem ile Hava yasak meyvayı yiyip sürgün edildikten sonra pişman olmuş. Allah?ta her ikisini affedip nevruz günü Arafat?da buluşturmuş,
* Hz. Nuh?un gemisi Ağrı Dağına konduktan sonra nevruz günü yere ayak basmış, Kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan Hz. Yusuf bir bezirgân tarafından nevruz günü kurtarılmış,
* Hz. Musa?nın asasıyla nevruz günü Kızıldeniz?i yarmış,
* Bir yunus tarafından yutulan Hz. Yunus yine bir nevruz günü karaya bırakılmış,
* Tanrı bütün yıldızları yarattığı zaman hemel/koç burcunda toplu halde bulunmakta imişler. Nevruzda Tanrı bütün yıldızlara feleklerinde dönmeyi emretmiş.
Türklerde ise Nevruz Nevruz-i Sultani Sultan Nevruz olarak bilinmekte ve kutlanmaktadır. Türkler tarafından kabul edilen rivayetlerin en önemlisi nevruzun bir kurtuluş günü olmasıdır. Bu bakımdan Nevruz, Ergenekon veya Bozkurt Bayramı olarak da kabul edilmektedir. Diğer bir hususu da nevruzla ilgili geleneklerin göz önünde tutulması ile ortaya çıkan görüştür. Bu görüşe göre nevruz, doğrudan doğruya tabiatla ilgilidir.
Türkler de nevruzla ilgili rivayetleri başlıca iki ana kaynakta buluyoruz. Bunlar Alevi-Bektaşi rivayetleri ve Türk Destanlarıdır. Bektaşilerde Nevruz, Hz. Ali?nin doğduğu ve Hz. Fatma ile evlendiği gündür. Balkan Türk Bektaşilerinde iş piri olan su dolu-ana, her yıl nevruzda gün doğarken sudan çıkıp parmaklarıyla saçlarını taramaktadır. Naldöken Tahtacıları, Nevruzu ölülerin yedirilip, içirildiği, eğlendirildikleri gün olarak kabul edilmektedir. Burada doğrudan eski Türk inanç sisteminin atalar kültünün etkisi görülmektedir.. Türk Destanlarında Nevruza gelince Türklerde nevruzla ilgili en önemli rivayet, bu günün Ergenekon?la ilgili oluşudur. Ana hatlarıyla Ergenekon Destanı'nı hatırlayacak olursak: Türk illerinde Kök-Türklerin hâkimiyetinden çıkmak isteyen kavimler birleştiler, Kök-Türklerden öç almak için yürüdüler. Türkler, çadırlarını bir yerde toplayıp, çevrelerine hendek kazıp beklediler. Düşman geldi, on günlük vuruşmadan sonra Türkler galip geldi. l Düşman illerin hanları ve beyleri toplanıp hile yapmazlarsa yenemeyeceklerini söylediler. Tan ağrınca baskına uğramış gibi yüklerini, kötü mallarını bırakıp kaçtılar. Türkler arkalarından yetiştiler. l Kök-Türkleri görünce düşman geri döndü. Düşmanlar galip geldi. Kök-Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldiler. Çadırlarını, mallarını aldılar. Büyükleri kılıçtan geçirdiler, küçüklerin de hepsini esir alıp kaçtılar.
Kök-Türk hanı İlhan?ın çocukları, küçük oğlu Kıyan/Kayan haricinde hepsi ölmüştü. Oğlu Kıyan ve yeğeni Negüs aynı yerdeki kişilerin ellerine düşmüşlerdi. On gün sonra ikisi de karılarıyla birlikte kaçtılar. Düşmandan kaçıp gelen hayvanlarını da buldular.
Etraflarını düşmanla çevrili olduğunu düşünerek dağların içerisinde bir yer bulmaya karar verdiler. l Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Öyle dar bir yolu vardı ki, bir at bir deve güçlükle geçiyordu. l Vardıkları yerde sular, meyveler, çeşitli avlar vardı. O yere sarp yalçın dağ, geçit anlamına gelen Ergenekon adını verdiler.
Çocukları oldu Kıyan?ın çocuklarına Kıyat, Negüs?ün çocuklarına ise Dürlügen adı verildi.
Dörtyüz yıl sonra artık oraya sığamadılar, çıkmaya karar verdiler fakat yolu bulamadılar.
O zaman bir demirci burada bir demir madeni var, yalın kata benziyor. Şunun demirini eritsek bir yol olurdu dedi. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın üstünü arka yanını, beri yanını doldurduktan sonra yetmiş deriden körük yapıp, yetmiş yerde kurdular. Ateşleyip körüklediler. l Tanrı?nın gücüyle demir dağ eriyip aktı. Yüklü deve geçecek kadar bir yol açıldı. O günü o ayı belleyip yola çıktılar. O günden sonra o yılın başladığı gün Kök-Türkler?de bayram sayıldı. Bir parça demiri her yıl ateşte kızdırdılar. Önce kağan bu demiri kıskaçla alıp örse koyar çekiçle döverdi daha sonrada beyler öyle yapardı. Diğre bir görüşe göre, nevruzun kaynağı tabiata dayanmaktadır. Türklerde yılbaşı günü ilkbaharın başlangıcı olan Mart ayıdır. Divanü Lügâti?t-Türk?de Oniki hayvanlı Türk takviminde yılbaşı 21 Mart yani nevruzdur. Nevruz, Navruz, Bozkurt, Ergenekon ve Kağan gibi adları olan bu gün Türk topluluklarında çeşitli törenlerle kutlanır. Anadolu da nevruzun kutlanmasına geçmeden önce bu bayramın ne kadar geniş bir Türk sahasında kutlandığını daha iyi ifade etmek için Orta Asya, Kafkasya, Kırım ve Balkan Türklerinde nevruz kutlamalarına bakmak gerekir.