Ataması yapılan iki bayan öğretmenin yerine Gaziantep'in yerlisi iki bayan öğretmen gönderildi. İkisi de bekar, genç ve yeni öğretmenlerdi.

Okul müdürü İbrahim hoca özellikle solcu öğretmenlerin sınıflarına onları rahatsız edecek, düşünce tarzlarına uymayan Atatürk resimleri asmaktaydı. Bu resimler arasında bir büst resmi vardı. Resmin alt kenarında Atatürk'ün kendi el yazısı ile yazılmış ve altında imzası bulunan şu sözler bulunmaktaydı;

''Şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilme…''

Bu resimlerden biri de Bayraktar soyadlı yeni gelen bayan öğretmen arkadaşımızın sınıfında, yazı tahtasının üst kısmında, asılması zorunlu olan Atatürk resmi olarak asılmıştı. Camsız ve çerçevesiz resim sağ alt köşesinden yırtılarak kıvılmış, sınıfa yakışmayacak bir görünüm almıştı.

Yeni gelen Gaziantepli, sol görüşlü bayan arkadaşımız bu resmi yerinden indirmiş, kendi parasıyla satın aldığı yeni ve daha güzel bir Atatürk resmini onun yerine asmıştı. Zaten yırtık olan eski resmi de parçalayıp çöpe atmıştı.

Okul müdürü İbrahim hoca meslekte yeni olan bu bayan arkadaşımızı Milli Eğitim Müdürlüğüne şikayet etti. Konu ''Atatürk'e hakaret, Atatürk resmini yırtarak çöpe atmak…''

Soruşturma için üç müfettiş okula geldi. Müfettişlerin milliyetçi görüş sahibi olduğunu biliyordum. Zavallı kız öğretmeni daha mesleğinin başındayken ve kasıtlı olarak harcamak için gereken tezgah hazırlanmıştı. Okul müdürü fikrine uygun öğretmenleri toplayarak şikayetin lehinde şahitlik yapmaları için uyardı.

Ancak milliyetçi olmak haksızlık yapmayı ve insan harcamayı doğru sayan bir düşünce tarzı değildi. Müfettişler müdür odasında öğretmen arkadaşları sırayla çağırarak ifadelerine başvuruyorlardı. Bayraktar hoca okul salonunda iki gözü iki çeşme, hıçkırarak ağlamaktaydı. Yanına yaklaştım.

-Hoca hanım bir dakika benimle gelir misiniz, diye kolundan tuttum ve boş bir sınıfa götürmek istedim.

-Allah hepinizin belasını versin! Bırak kolumu! Ne yapacaksın ki? Niye geleyim..?

-Yahu bir dakika gel. Beni dinle, sonra yine beddualarına devam et, diyerek yarı gönülsüz sınıfa aldım. Kendisine;

-Bir insan savunduğu ideolojinin haklı ve geçerli olduğunu anlatmak istiyorsa, önce kendisinin dürüst ve mert olması gerekir. Haksız ve yanlış uygulamalar içinde olanlar savundukları düşüncelere ihanet eden insanlardır. Size kasıtlı davranıldığını ve haksızlık yapıldığını biliyorum. Müfettişlere sizin lehinizde ifade vereceğim. Size hiçbir ceza verilmeyecek. Onun için ağlamanıza gerek yok. Sakin olun. Disiplin kurulu kararı geldiğinde sözlerimin doğruluğunu anlayacaksınız…

Beddualarla veryansın eden hoca hanım bu sözlerim üzerine biraz sakinleşti. Hatta utanır gibi oldu. Teşekkür etti. Sınıftan ayrıldık.

İfademi gerçeklere uygun şekilde verdim. Müdürün ayrımcılık yaptığını, hoca hanıma tuzak kurduğunu, hoca hanımın gerçek bir Atatürkçü olduğunu üstüne basa basa söyledim.

Bir süre sonra disiplin kurulu karar sonucu geldi. Hoca hanım hakkında takipsizlik kararı çıkmış, ceza verilmemişti.

Yazar İletişim

[email protected]

TLF: 0535 836 16 82