"İki insan ayrılırken, şefkatli konuşan taraf âşık olmayan taraftır."
Alain De Botton

Modern dünyada olduğu gibi günümüzde de, aşkın da ilişkilerin de gidişatı değişti. Ne yazık ki artık birçok ilişki farkında olarak ya da olmayarak üç kişilik yaşanıyor.Ne kadar ürkütücü değil mi, sanki özel alanlarımız Bermuda şeytan üçgeni gibi, tehlikelerle ve bilinmezliklerle dolu...

Hasbel kader birisiyle tanışıyorsunuz ve bütün ilişkilerde olduğu gibi ilk günler harika geçiyor. Belki de çocukluğumuzdan beri, "Aşkın gözü kördür!" diye diye zihnimize kör olmamız gerektiği düşüncesi yerleştirildiği için, nasıl bir belaya bulaştığınızı fark edene kadar çoktan olay örgüsü tamamlanmış ve tabii siz de ayvayı yemiş oluyorsunuz. Geçmiş olsun!E tabi, aşk bu bir anda geliyor lakin öyle bir anda geldiği gibi bitmiyor kör olasıca... (Aslında severim kendisini ama bu aralar aramız açık!)

Abayı yakıp da teslim olduktan, karşı tarafa onsuz yaşayamayacağınızı hissettiripte tüm güçleri onun eline verdikten sonra sorunlar başlıyor elbette... Bu sorunların ardından seven tarafsınız ya hemen çekiyorsunuz beyaz bayrağı.. Beyaz bayrağı çeken taraf olarakta ilişkinizi sürdürmek amacıyla debelenmeye başlarsınız. Zamanla düzelir diye bin bir kılığa girersiniz. Ta ki o vahim konuşma vuku buluncaya dek! Hazin son kaçınılmaz hale gelmiştir artık... Aşık olduğunuz kişi, sizinle en tatlı ve en şefkatli halini takınarak, "Ben sana layık değilim," tarzında laflar etmeye başlar. Sözüm ona sizi terk etmiyordur kendileri, sanki bir melek edasında iyilik edermişçesine sizi özgür bırakıyordur! Külahıma anlatsın!

Bu durum bir kaç gün boyunca fena halde sarsar insanı tabii... Ama umut dünyası işte, beklemeye başlarsınız, ‘Ha aradı ha arayacak; yok, beni seviyor,' diye kendinize telkinlerde bulunarak... ‘Ay, öyle tatlı konuştu ki amaaa!' diyenini bile gördüm vallahi!

Oysaki tedavi genelde, o an için aslında etrafınızda olmayacağını bildiğiniz halde size yaklaşmaya çalışan kişilerin ilgisini, dağılan egonuzun parçalarına merhem etme çabalarıdır. Bunlardan birisine ya da bir kaçına mavi boncuklar dağıtırsınız. Öyle çok da bir şey yapmanıza gerek yoktur zaten, yaralarınızın tedavisine alet etmeye çalıştığınız adaylarla buluşmalar için mutlaka bahaneler yaratacaklardır. Siz de kendinizi bu bahanelere teslim edersiniz; bunun sonucu olarak birlikte yemekler yenilir, sinemaya yada nebiliym konsere filan gidilir ve mümkün olduğunca yalnız kalınmayacak programlar yapılır. Aranıp söylenilen övgü dolu güzel sözlerle, gelen çiçeklerle, susmak bilmeyen sms sesleriyle yaralar sarılsa da; asıl aklınızda olan kişi bu üçüncü kişi değildir. Kalp, başkası için çarpıyordur hala. Telefon her çaldığında ekranınızda görmek istediğiniz numara, başkasınınkidir aslında... Ve bu üç kişilik ilişki, eski sevgili arayana ya da unutulana kadar devam eder, gider...

Yaşadıklarınızın özeti, Chuck Palahniuk'ın şu sözlerinden ibarettir esasında...

"Sizin sevdiğiniz ile sizi seven asla aynı kişi değildir."