Tarihin her döneminde ve toplumun her katında kendisi olmayan ancak sahibinin emir ve telkinleriyle sırıtanlar her zaman var olmuştur. Bundan sonra da olacaktır.

Bu tip gladyolar perde gerisindeki asıl iradenin verdiği hükmün icracısı ve ağa babalarını kamufle etmekle yükümlü piyonlardır. Bir de öne çıkmanın dayanılmaz cazibesiyle, durumdan kendine vazife çıkartan anlayışlarına, salon soytarılığını da ihmal etmeden eklememiz gerekiyor.

Birilerinin paçalarımızın arasına itelediği bu tür miki fareler önce bir boy aynasında arz-ı endam etmesini öğrenecekler. Sonrasında ise sikletlerini görerek meydana çıkacaklar.

Bu zamana kadar Türk töresine ve İslam akaidine göre yaşamış, sırat-el müstakimden ayrılmamış, hukuk ve erdemle, hak temelli bir yaşamı yaşama gayesi olarak benimsemişlere had bildirmek kimin haddine?

Durulacak yeri de, haddini de bilerek yaşayanlara karşı bu ne pespayelik, bu ne bayağılıktır.

Er kişi durulacak yeri, meşrebi ve aidiyeti gereği, haddini ise töresi ve ahlakın emri gereği sayar.

Hiçbir kişinin, kurumun, makamın, yerin altında ya da yerin üstündeki bir güç odağının saldığı korkuyla ya da telkiniyle değil elbet.

Kelam bir ok gibidir. Nasıl ki sadağından çıktıktan sonra hedefine kilitlenmekten başka şansı yoktur. Aynı minvalde söz de tıpkısının aynısıdır.

Bize iade edilenleri ise yeniden ve misliyle muhataplarımıza iade ediyoruz. Söyleyecek bir yığın sözümüz olmasına karşın daha fazla ciddiyet ve sorumluluk gerektiren sahaların aciliyetini göz önünde bulundurarak ikrarda ve cevapta tasarrufu gözetiyoruz.

Bu zamana kadar ağır başlı ve vakur duruşuyla, nezaketi ve centilmenliğiyle ismi müsemma yapmışları, nasıl da isyana hazır hale getirmişsiniz ki, o vakit çelişkiyi başkalarında değil kendinizde arayacaksınız.

Olayın vuku bulduğu kapı ortak değerlerin bir ve bütün haline getirdiği bir kapının eşiğidir. Orası ne bir müsamere salonu ne de sinema bileti gerektiren küf kokulu bir mekan değildir.

Manasını çözemediğiniz münferit ve bir o kadar talihsiz bir olayın karşı sözcülüğüne soyunmakla kabahat üstü yetersizliğinizi kamufle edemezsiniz.

Kaldı ki, alelacele işletilen suç ve ceza mekanizması ucuz adamlığın marifetidir. Sosyal hukuk kabahat ve suça hızlı bir şekilde ceza kesmekten ziyade, isnat edilen suçun ve kabahatin nedenlerini analiz ederek daha az yanılma payı ile adaleti arar.

'Haksızlığa uğrayanlar sabretsinler. Haksızlık edenlerse haksızlığa uğrayacakları günü beklesinler.'

Bu hadis pire Nuriye ve onu perde gerisinden idare edenlere ne kadar uygun düşen bir söylemi içeriyor değil mi?