Yazıya aslında Guiza'ya teşekkür ederek başlamak gerekiyor. 90 dakikalık futbol işkencesinin tek güzel hareketi ondan geldi. Bu sezonun takımımız adına en iyi transferi olan kaleci Mahmut dün Alanzinho'dan, bugün de Guiza'dan jeneriklik goller yedi. Yediğimiz bu iki güzel golde en az hatası olan da oydu zaten…
Mr. Jose ile ilgili hafta içinde Sayın İbrahim Kızıl'ın açıklamalarına tanıklık ettik: “Hocamız, ligin büyüklüğünü kavrayamadı.” Anlaşılan o ki Mr. Jose bırakın ligin büyüklüğünü, takımın oyuncu yapısını, nüfusu bir buçuk milyonu geçen bu şehrin beklentilerini dahi kavrayamadı, anlayamadı. Her duruma, kendisi Portekizli olsa da amiyane tabirle Fransız kaldı. Geçen hafta öğrendiğimiz kadarıyla da gelecek sezon Portekiz'e dönme hazırlıkları yapıyor. Belli ki yaptıklarından çok, yapamadıklarıyla anılacak kendisi… Aynı durumda bir yerli hoca olsaydı neler olurdu acaba?..
Bundan sonra konuşulması gereken gelecek yıla dair neler yapılacağıdır. Çok geç kalmadan bir yol haritası belirlenmeli, o yol haritasına da mayıs ayı için olağanüstü bir genel kongre kararı dâhil edilmelidir. Şu an için Sayın İbrahim Kızıl yönetimine alternatif bir yönetim ortalıklarda görünmemekle beraber, yapılacak olan böylesi bir kongrede Sayın İbrahim Kızıl en azından yönetim kurulu kadrosunu kardeşlerinden başka söz söyleyebilecek, iş yapabilecek kişileri de davet eder ve kamuoyunda güven tazelemiş olur.
Kızıl ailesi ticari anlamda önemli başarılara imza atmış olabilir, dileriz başarılarına da devam ederler. Ancak Sayın Kızıl ailesinin beş sezonluk futbol macerasında aynı başarıyı sağlayamadığı ortada… Takımın formasını Arjantin futbolunun devlerinden River Plate'in formasına benzer tarza yapmakla, takımı teknik kapasitesi yüksek; ancak fizik gücü zayıf Latin Amerikalı futbolcularla doldurmak ve onların dilinden anlayacak bir yabancı hocayı takımın başına getirmek, alt yapıdan oyuncularla da kadroyu beslemek kâğıt üzerinde doğru bir plan gibi dursa da adına futbol denilen eğlence endüstrisinin bu güzel oyununda hesaplar her zaman tutmayabiliyor işte…
Burada sanırım asıl anlaşılması gereken futbolda paradan, yetenekten, şöhretten daha değerli bir kavramın var olduğudur: O da istikrar… İstikrar önemli… Çünkü bir kişinin/bir grubun diğerlerinin güvenini kazanabilmesinde rol oynayan bir kavram... Beş sezonluk periyotta Sayın Kızıl yönetimi kendisine baştan beri soru işaretleriyle yaklaşan, temkinli duran, ne yapacağını merakla bekleyen büyük kalabalığın sorularına cevap olabilecek, beklentilerini karşılayabilecek sonuçlar elde edemedi, başarı sağlayamadı ve neticesinde de gerekli güveni kazanamadı. İyi niyetlerine dair bir şüphemiz olmasa da başarı için sadece iyi niyetin yeterli olmadığı da biliniyordur zaten. Ünlü İngiliz ressam ve yazar William Blake'in “Cennet ve Cehennemin Evliliği” adlı eserinde söylediği gibi: “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla örülüdür.”
Ancak yönetim alternatifsizliğinden ya da yakın vadede var olan yönetimin çekilmesinin söz konusu olmamasından dolayı bütün iyi niyetimizle hâlâ mevcut istikrarsızlık, doğru değerlendirilirse takımız lehine sonuçlar elde edilebilir, düşüncesindeyiz. Çünkü Türkiye'nin en iyi ekonomi politik ve iktisat tarihçilerinden biri olan mülkiye hocası Korkut Boratav: “İstikrarsızlık iyidir; çünkü istikrarsızlık başarı için gerekli olan değişimi hızlandırır.” buyurmuş bir söyleşisinde… Tabii ki istikrarsızlıktan istikrar çıkarabilmek şapkadan tavşan çıkarmaya benzemez... Önce kendinizin sonra da elinizdekinin özelliklerini doğru tahlil edebilmekten geçer bunun yolu.
Düşünsenize, seksen bir ili bulunan bir ülkenin Turkcell Süper Liginde sadece on iki il yarışıyor. Bu nedenle elinizdeki markanın değerini iyi bilmek zorundasınız. Elinizdeki değer, son beş sezondur kendi kendini tüketen, daha bildik bir tabirle habire cepten yiyen bir marka…
Gaziantepspor'un bu şehrin tek markası olmasını da birinci ligdeki yirmi yıllık mücadelesine bağlamak gerekiyor. Günümüz endüstriyel futbolunda marka olmak kadar, o markayı yaşatabilmek ve büyütebilmek ayrı meziyetler istiyor. Kulüpler kendilerini markalaştırabildikleri gibi bazı oyuncular üzerinden de “marka değeri” yaratıp finans gelirlerini arttırabiliyorlar. Ancak geldiğimiz süreç itibariyle Gaziantepspor kendi marka değerini tüketmeye devam ediyor. Gaziantep'i yönetenler ise var olan marka üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar. Böyle bir amaçları var, demiyorum. Ancak objektif olarak yapılan bu… Bilinmeli ki kötü marka sahibine zarar verir. Bu noktada uzun uzadıya analizler yapmaya da gerek yoktur. Takımımızın son beş sezondur yaşadıklarına bakmak yeterlidir.

* * *
Haftaya dört haftadır bırakın puan almayı, gol atmayı dahi unutan Sivasspor'la karşılaşıyoruz. Mevcut teknik direktörü de görevden ayrıldı. Geçen yıl şampiyonluk yolunda önce bizden, daha sonra da İstanbul BB'den darbe yiyen rakibimiz bu yıl Bank Asya Liginin en büyük adaylarından… Bu takım, sezon başında Anderlecht'i eleyebilseydi ülkemizi Şampiyonlar Liginde temsil edecekti, değil mi?...
İşte futbol bu… Oyunu her sahada, her daim iyi oynayarak marka olabilirsiniz ancak… Milyon dolarların havada uçuştuğu bu sektörde/bu oyunda maceraya yer yok artık…