Ben seni; nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmek, soru işaretleriyle dolu cümleler kurup, iki yüzlü ihtiras girdaplarına düşürmek, ünlemle biten heyecanlar, duygular, arzular oluşturup, sonu gelmeyecek maceraların başrol oyuncusu yapmak için değil; altın sırmalı ipek kumaşa büyük harflerle adını adımın yanına yazıp, iki noktanın arasına aşkımın açıklamasını yapmak, seni hangi kavramın ruhuyla sevebileceğimi, hangi açıklamanın beni ve seni en güzel içeriğiyle tarif edebileceğini, sahte sevgilerin paçavra gibi fırlattığı aşıklara, gerçek sevginin anahtarını göstermek için sevdim.

Ben seni; kişinin hem dünyada hem ukbada sevdiği ile beraber olacağını bilerek; gerçek sevginin kişinin kendini aşmasında gizli olduğunu hissederek; karşılık bekleyerek sevenlerin ancak takas yaptığını söyleyip, hiçbir karşılık beklemeden teklifsiz de sevilebileceğini göstermek; ızdırapla dağlanan sevginin daha da kuvvetli olacağına inanıp ona talip olmak için sevdim.
Ben seni; sevginin coğrafi sınır tanımayan yanını görmek, bulanık suları durultmak, sisli havaları dağıtmak, gözyaşlarından oluşmuş gelincik tarlasının manzarasında kaybolmak; ruh ve mana güzelliğinin karşısında doymadan ve durmadan seyre dalıp, makyajsız, tabi, ve sadeliğin karşısında erimek; sevgilinin hisleriyle, onuruyla oynayanları sehpalarda sallandırıp, onu asli mercaına çekip, yüceltmek ve yücelmek için sevdim.

Ben seni, asil kişilerin veya kendini öyle sananların cicili bicili laflarla yamalıklı bohça haline getirdiği sevgisiyle değil; basit fakat yüreğinde yanardağları faaliyete geçirecek fitili elinde tutanların asil sevgisiyle, dağları delmeyi; çöllere düşmeyi, zindanlarda çürümeyi, 'Evet beni muradıma erdirecek ilaç budur.' diye bütün tedaviyi reddeden hasta aşıkların, feri gitmiş gözlerine bir ışık olsun diye sevdim.
Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye, muhafazası zor bu eşsiz cevheri beraber gönüllerimize nakşederiz diye; gecelerin ve gündüzlerin girdabına kapılmadan, akşamdan sabaha umudu taşırız diye; en güzel besteleri, sandalda mehtaba karşı, ellerimiz kenetli, Mevla'ya sunarız diye sevdim.
Ben seni, ölçülü, sade, sakin, ahlaklı, giyim ve kuşamıyla tecavüzden uzak, meşru zeminlerde eğlenmeyi bilen; evinin efendisi, çocuklarının annesi, cennetin ayakları altında olduğuna inandığım haya abidesi, kendisini sömürü aracı olarak kullandırtmayan, nerede, ne zaman, nasıl, ne konuşacağını bilen; nesli azalan sevgili örneklerine isteği çoğalan bir serserinin ironik bir bakış açısı olduğun için sevdim.
Ben seni özgür güvercinleri kıskandıran saflığın; hangi bela gelirse gelsin yıkılmadığın; cenneti ayaklarının altında taşıdığın; geleceğini ve gençliğini yakmak adın susmadığın; hürmet ve muhabbet edilmeye birinci sırada layık olduğun; her başarılı erkeğin arkasında sen olduğun; peygambere bile dünyayı sevdiren nedenlerden biri olduğun için sevdim.

Ben seni üç noktalı cümlelerin sonunu kendimce tamamlamak; alfabetik sıralamaya göre şiirler yazmak; tırnak içinde yazılan başkasına ait cümleleri aşkıma tercüman olsun diye alıntılamak; konuşma çizgisiyle başlayıp, seni konuşturup, gözlerinde ve sözlerinde manevi iklimlere yol almak için sevdim.

Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye sevdim...

Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye sevdim...

Ben seni sevdim, yücelsin diye duygular.

Ben seni sevdim, yeşersin diye umutlar.

'Bırak bu içi dolmamış cümleleri.' dediler.

Yine seni sevdim anlamasa da insanlar.