Aralık sonunda Sarsu ilkokulunda göreve başladım. Üç, dört ve beşinci sınıfları okutmaktaydım. Müdür yetkili öğretmen hoca hanım da birinci ve ikinci sınıfları okutmaktaydı. Geniş bir bahçe içindeki okulun iki sınıfı ve minik bir salonu vardı. Hoca hanım bana sık sık hatırlatmada bulunuyordu. -Sen benim abimsin. İstediğin zaman derse gir, istemediğin zaman girme. Beni yok say. Daha öncekiler canımı çok sıkmıştı. Biz iyi geçinelim de gerisi önemli değil… Tabi ki, hoca hanımın söyledikleri de benim için önemli değildi. Program saatlerine uygun şekilde derslerime devam ediyordum. Ancak hoca hanım genelde saat on gibi derse gelmekteydi. Her gün benim sınıfımdan iki kız öğrenci alarak bebeğine bakmaları için lojmana gönderiyordu. Çocukluğunda menenjit geçirmiş, ilkokulu yarıda bırakmış, sığırtmaç kocası başındaki komik köylü şapkasıyla okuldan eksik olmuyor, hoca hanımın yerine o müdürlük ediyordu. Tokat Sivas'a komşudur. Sivas ve Erzurum'daki soğukların aynısı çalıştığım yerde de vardı. Şiddetli kar yağışı her gün devam ediyordu. Sınıfların sobasında tezek yakıyorduk. Okula gelen her öğrenci çantasının yanında bir de tezek getirmekteydi. Ancak soğuk ve nem yüzünden tezekleri tutuşturmak çok zor bir işti. Sınıfın içi tezek kokusu ve duman içinde kalıyordu ama ısınmak mümkün değildi. Köyün uyanık bir muhtarı ve genç bir imamı vardı. Önce imamla arkadaş olduk. Maaş günü ilçeye gittiğimde tanıdığım çok sayıda öğretmenin Artova köylerinde görev yaptığını gördüm. Hepsi de sürgün gelmişti. Hatta Gaziantep'in Araban ilçesindeki ilköğretim müdürüm ve hemşerim Mustafa bey de bir dağ köyüne öğretmen olarak sürülmüştü. Çoğunluk evini, ailesini getirmemişti. Yine büyük çoğunluğun arabası vardı ve benim gibi arabasızlara selam vermek istemiyorlardı. Kar, buz, kış ve kıyamette eşim veya çocuklarım hastalandığında ne yapacaktım? Hanımın kolundaki son altınları bozdurarak bir hacı murat (Murat 124) araba aldım. Difransiyelinin sesi kulakları sağır ediyor, ön düzeni dolayısıyla yolda benim istediğim yerlerden değil de kendi istediği yerlerden gidiyordu. Dört kapının macunlu olan üçünden pas akmaktaydı. Üstelik ehliyetim de yoktu ama ilçeye rahatlıkla gidip geliyor, bazen de Tokat'a gidiyordum. Motor hararet yaptığından hamam gibi kaloriferi vardı. Artova bir caddeden ibaret, ilçeye dönüştürülmüş bir köydü. Halkı her zaman küfürlü konuşur, yabancıları hiç sevmezdi. Polis karakolunda Gaziantep ve Adanalı dört polis vardı. Onlarla arkadaş oldum. İlçeye her gidişimde yanlarına uğruyor, karakolda sohbet ediyorduk. Bu sohbetler sırasında Ceyhanlı savcı beyle de tanıştım. Savcı bey yürekli, kabadayı ve dost canlısı biriydi. Sarsu ilçeye dört kilometre olduğu için ailecek görüşmeye başladık. Polis arkadaşlar canları sıkıldıkça resmi polis otosuyla ziyaretime geliyorlardı. Sonradan polis arkadaşların da, savcı beyin de çok desteğini aldım.