Bu ağırlığı taşımak, her sanatçının gücünün ve yeteneğinin yettiği bir olgu değildir. Bu ağırlığı taşımak için, önce doğal yetenek, sarsılmaz bir ahlak ve adalet anlayışı içinde olmak, nefsine hakimiyet, örnek bir irade, derin ve sarsılmaz bir erdem, tüm değerlere istikrarlı ve tutarlı sevgi ve saygı bağlılığı ve görünürlüğü, kıskançlığı, gösterişi, olduğundan büyük ve önemli görünme tutkusunu yenmişlik, yerinde az ve öz konuşmak, maddi değerlere ve şöhret hastalığına tutulmamış olmak gerekir… Sanatçı bir şairse, her davranışı şiir gibi, ressamsa en güzel tablolarındaki asalet ve gizem gibi, heykeltıraşsa görkemli bir heykel gibi, sinema sanatçısı ise rol aldığı filmlerdeki örnek insan tiplemesinin, kendi yaşantısında da bir örneği gibi, müzisyen ise yaşantısı, görünüşü ve her tür davranışı ile eşsiz bir senfoni ve unutulmaz bir şarkı gibi olmalıdır. Kendini övmek, kendine hayranlık duymak (narsis karakter), mağrur ve kibirli olmak, aynı sanatı paylaşanları küçük ve hakir görmek, onlara tepeden bakmak, başka sanatçıların eserlerini beğenmemek, veya onun bunun payandası olmak, gerçek ve saygın sanatçılara yakışmayan davranışlardır. Oysa sanatın ve kendi sanatının ağırlığını taşıyan ve emek verdiği sanat dalına yakışan bir erkek sanatçı ise asil bir beyefendi, bir kadın sanatçı ise asil bir hanımefendi görünümündedir. Nerede böyle sanatçılar görürsek, onları bir defa daha alkışlayalım… Sanat, sevgiden bıkmayan, hasrete gücenmeyen, ümidi tükenmeyen ve yıllara yenilmeyen insanların yaşam sevincidir. Bu sevinci her zaman taşıyabilmesi için, ülkesini sevmesi ve tüm değerlerini korumak için her övgüye layık gereken tüm çabayı göstermesi ve her zaman her ortamda hak ettiği alkışı her zaman alabilmesi gerekir. Sanatın ağırlığını taşıyabilen sanatçılar, ömür boyu ayakta alkışlanırlar. Ne mutlu bu tür sanatçılara ve onlara sahip olan ülkelerde yaşayan insanlara. Sanatını taşıyamayan sanatçılar, o sanatın altında ezilirler…Kalın sağlıcakla değerli okurlarım…