Onların da canları vardı herşeyden aziz…

Onlarında mutlu, saadetli birer yuvası vardı. Çolukları, çocukları ve eşleri.

Sabah ezanıyla ve binbir duayla açtıkları dükkanları. Ballı meyveler veren bahçeleri, misli ve menendi olmayan bağları ve bostanları.

Onların da istikbal beklentileri vardı. Dede, nine olma istemi, torun özlemi.

Yirmisinde, otuzunda, kırkbeşinde can vermek hiç hesapta yoktu…

Ak sakallı pir ihtiyar, beli bükülmüş yaşlı bir nine olarak yaratıcıya kavuşmak vardı. Olmadı..

Çünki, vatan denildi mi, akan sular akmaz olur, güneş iki kere doğar, batar, tersine çevrilirdi dünya. Öyle de oldu.

Hiç düşünmeden, bir an tereddüt etmeden silaha, nacağa, kamaya, sopaya, hançere sarıldılar. Vatan tehlikedeydi. Vatan namustu. Namus tehlikedeydi.

Birde onlar gibi olmayanlar vardı. Her devirde olduğu gibi, çadırını yağmurun yağdığı yere kuran, hesap adamları, kaçıp saklananlar, daha güvenli saydıkları bölgeleri geçici mesken tutanlar, sınırı geçenler. İşbirlikçiler vardı, Ermenilere şirin görünmek isteyenlerle, Fransızların yiyeceğinin, içeceğinin derdine düşenler.

Din elden gidiyor diyenler, hilafet sancağı yere düşecek, sakın olaki onlara katılmayasınız. Haşa, sümme haşa. Dinsizlerin safında yer tutanlarda, tıpkı Kuvvacılar gibi dinsizlerden sayılırlar diye.

Fetva üstüne fetva verenler. Ya Fransızların saflarında kendi kardeşlerine kurşun atacak kadar alçalmış Mülklü Hacı Osman ve avanesine ne demeli.

Ya onlar:

Onlar suda balık, havada kuş

yerde karınca kadar çokturlar

korkak, cesur, cahil, hekim ve

Çocukturlar

ve kahredenki yaratanki onlardır

destanımızda yalnız onların

maceraları vardır.



Ya Onlar: Hiç kimselere benzemeyenler. Benzeri olmayan bir imanın ateşlediği aşkla cephelere koşanlar, bugün sahip olduğumuz her şeyin sebeb-i müsebbibi.

Ya Onlar: Hürriyeti daim, istiklali tam bir vatan kuranlar. Düşmanı kahreden işbirlikçiyi yıkanlar. Kanlı kefenlerinden başkaca serveti olmayanlar. 'Ey şehit oğlu şehit / isteme benden makber / ağuşunu açmış / bekliyor seni peygamber' diye müjdelenler onlar.

Ve onlardan biri. Mehmetlerin en güzeli, Mehmet oğlu Mehmet Sait, yani Şahinbey, Beyoğlu bey. Ben Gaziantepliyim, ben Gaziantepim, ben bu şehre aitim, bu şehirde bana ait diyen herkesin atası.

Elmalı köprüsündeki şehadetle yüce yaratıcının yanına aldığı bir Antep kahramanı.

Şehre girmek üzere yürüyüşe geçen Fransız birliklerinin komutanı yıllar sonra anılarında Şahinbey için şunları yazacaktı.

'Elmalı köprüsünde karşımıza çıkan bu kahraman askeri hiç unutmadım. Bütün bir Kilikya maceramız boyunca bu yiğit komutanın sureti bir gölge gibi bizi takip etti.'

Bütün Kilikya macerası boyunca Fransız komutanı takip eden bu gölgenin Türk Milletini de takip edeceğini biliyorum. Bütün Gazianteplilere herkesten daha diri olan bu gölgeleri görebilecek kalp gözüne sahip olmalarını diliyorum.

***

Gürsel Güzel ve Ahmet Mengüç'ün önderlik ettiği Gaziantepliler 18 Aralık 2011 (Pazar) günü atalarına, Şahinbey'e yürüyorlar.

Sabah saat 8'de Şehitler Abidesi önünde toplanacak olanlar, Fransız Emperyalizmine ve Ermeni mezalimine karşı ;

'Vatan ve Namus' parolasıyla dünü bugüne taşıyacaklar. Onlarla birlikte olalım. Gün 'Dil'de, Fikir'de, İş'te ve Eylem'de birlik günüdür.'