Kars'tan, Iğdır'dan, Ardahan'dan, Erzurum, Elazığ, Erzincan ve dahi Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep oradan Adana'ya kadar. Anılan bu hattın doğusunda ve batısında vesair diğer il ve ilçelerde mütegallibeye karşı verilen Kurtuluş savaşında en belirgin iki obje var. Birincisi işbirlikçiler, ikincisi Ermeniler.

Korkaklar, kaçaklar, çıkarcılar ve hainler savaşın diğer dolgu malzemeleri. Tarih her şeyin tanığıdır. İyinin, kötünün, hainlerin, kahramanların, olmuşun çetelesini tutar, olacaklar babında yolumuzu aydınlatır.

Suriye'den Fransız lejyonu içinde Gaziantep'e giren Ermeni askeri gücü, bu kez Rus ordusuyla Doğu vilayetlerindedir. İhanet Muş ovasından, İstanbul'a kadar uzanır. Türkler öz yurtlarında kasıp, kavrulur.

Bir çıra gibi yanar Anadolu. Savrulur bir cografyadan, diğerine.

Taşnak ve Hınçak çetelerinin yaşattığı zulümatı uzun uzadıya ve teferruata girerek anlatmayacağız.

Ancak Osmanlı Milletler Topluluğu içinde kendilerine sunulan her türlü imtiyazlı yaşam koşullarına karşın ihanete yatkın genetik aidiyetlerini de gözardı etmeyeceğiz.

Kıymetli Yazar ve Şair arkadaşım Mehmet Demirel Babacanoğlu'nun gönderdiği "Altın Yelekli Paşa" adlı kitabını okuyorum. Kitap Çukurova'da cereyan eden Milli Kurtuluş Savaşı'nın romanlaştırılmış bir hali.

Öğretmen Babacanoğlu, 1973-1974 öğretim yılında büyük boy kareli bir deftere kendi el yazısıyla 171 sayfa yazmış. Bir iki bölüm daha yazsam bitecekti diyor. Ancak 2001 yılına kadar aldığı notlara bir daha dönme şansı olmamış.

Araştırma - roman türündeki eserini yeniden el yazısıyla bu kez 400 sayfa daha yazarak 20 yılda tamamlamış.

Kitabın arka kapağından tarihe çivileme bir dalış yaparak hafızamızı tazeleyelim. Zira, "Hafıza-i Beşer, nisyon ile malüldür"

"Güzel bir Adana kışıydı. Gelmez denilen düşman geldi. Çakısıyla, çakmağıyla geldi. Kara kanatlı, kara uşaklarıya geldi. Rusya'dan, Lübnan'dan, şurdan burdan topladığı üçyüz bir Ermeni'yi taktı arkasına geldi. Ne işe yarayacaksa. Cezayirli, Tunuslu müslümanları aldı getirdi.

Toplarıyla, tüfekleriyle, bombalarıyla, mermileriyle, donmuş etleri, şekerli çikolatalarıyla, salamura konserveleriyle, atlarıyla, katırlarıyla geldiler.

Yaylaya çıkar gibi, denize gider gibi, aşk yapar gibi geldiler. Otomobilleri arabalarıyla girdiler şehre. Hörelendiler şehrin üstüne. Karabulutlar doğdu. Köpek döllerimiz, davul zurna mızıka çalarak karşıladılar onları. Büyük komutanlar öndeydi, benziyordu birbirlerine.

Romyo, Bremond, Dufyo, Menil, Andre !. Mızıka çalıyordu. Köpek döllerimiz oynuyordu. Şıkıdık, şıkıdık yükseliyordu sesler. Büyük komutan baştaydı. Varıldı vilayet konağına. Köpek döllerimiz kapıdaydı. Karşıda Seyhan kükreyerek akıyordu. Köpek döllerimiz akortlanmış sesleriyle bağırdılar. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, onur verdiniz. Ağzı açık kaldı albay Bremond'un. Bayılacaktı sevinçten. Girdiler vilayet konağına, dinlemediler Vali Nazım Bey'i. Beş odasına yerleştiler. Bir mühür kazdırdı kendine Baş İşgal Komutanı Askeri Vali Albay Bremond diye. Artık, Osmanlı memurları Bremond'dan alıyordu buyruğu. Havada kara bulutlar vardı. Karşıda Seyhan köpürerek akıyordu"

Burada yine öne çıkan iki obje var. Yerli işbirlikçiler ve kendi siyasal çıkarlarını müstevlilerin siyasal emelleriyle tevhid eden Ermeniler.

Babacanoğlu'nun bu eseri olay mahallindeki derin ve ilmi araştırmalarla , tarihi hakikatleri bünyesinde barındırıyor.

Bunu eserin bütünselliği içinde tespit etmek mümkün. Buna ilaveten Milli Kurtuluş Savaşını resmettiği diğer kitabı için yaptığımız telefon görüşlerimizde de teyit etme olanağı bulmuştum.

Olaylar, yer ve mahalde cereyan eden Kurtuluş mücadelesi Çukurova'nın Milli kronolojisinde tespitlidir.

Ancak tarih ilminin zapta geçirdiği o can alıcı iki objeyi hafızayı güçlendirme açısından ve gelecek kuşaklara altı tekrar tekrar çizilecek bilgileri depolama açısından yinelemekte yarar görüyorum.

1) Ali İlmi Fani: Fransız yanlısı Ferda gazetesi sabibi

2) Ali Rıza: İşbirlikçi, Karsantı Jandarma Komutanı

3) Ata Derviş: Fransız yanlısı Rehber gazetesi sahibi

4) Anjel Roza Meri: Ermeni kızlardan biri

5) Artin, Çorapyan, Karabit, Kapiyan: Ermenilerden bir kaçı

6) Bağdadizade Abdurrahman: İşbirlikçi Vali

7) Bayrutlu Kemal Elyafi: Fransızların atadığı Türk düşmanı Vali Mektupçusu

8) Dametyan, Dr. Salipyan, Şişmanyan: Bir saatlik Ermeni Devleti Kurucuları

9) Ermeni Yanıkyan: Savaşa karışmayanlardan biri

10) Esat bey: Fransızların atadığı Vali vekili

11) Giritli Hasan İlhami: Fransız yanlısı iki gazete yayınlayan işbirlikçi

12) Hafız Mahmut: İşbirlikçi

13) Kadı Nazif Efendi: Fransızların atadığı Vali

14) Mesut Fani: Ali İlmi'nin kardeşi, işbirlikçi

15) Müftü Abdullah, Osman Çavuş, Saatçi Selim (Asıldı): İşbirlikçi

16) Müşik: Ermeni delegesi

17) Suriye Kaymakamı Ferit Paşa: Fransızların atadığı Kilikya yerel yönetimi genel müfettişi

18) Volkan Efendi: Fransızların atadığı Ermeni Vergi memuru

19) Zeynel Abidin Fani: Ali İlmi'nin kardeşi, işbirlikçi

Bunları neden tekrar ediyor. Altını bıkmadan, usanmadan, çiziyoruz Büyük Atatürk'ün "Tarih yazmak, yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı şaşırtacak gerçek olur" sözünden bahisle, iyi niyet taşlarıyla örülü cehenneme giden yolu red politikamızın gereği.

Geçen yüzyılın hainleriyle kan içici vampirlerin yediği herzeleri günümüz neslinden sorma gibi yanlış bir hezeyan içinde değiliz. Ancak ihanetin genetik kodlarıyla fazlasıyla saklı ve bulaşıcı bir hastalık olduğunun da farkındayız.

Bu durum tarihsel, siyasal ve sosyolojik bir realitedir. Karşıtlarımızın bizi dikkatle takip ederek izlediği bu iklimde tezlerimizin ne kadar isabetli olduğu ortada.

Öyle olmasaydı, Hrant Dink Vakfı, Tamer Abuşoğlu'nu nefret suçu işleme ve düşmanlaştırma gibi mesnetsiz suçlamalarla özel hedef konumuna taşır mıydı ?

Tarih, kimi sıçıp, kimi kusacağını iyi bilir.

Gerisi lafazanlıktır, o kadar.

Sevgili Mehmet Demirel Babacanoğlu'nun kalemine kuvvet diliyorum