İDEALİZM Mİ, REEL POLİTİK Mİ? 1845'te yayımlanan Feuerbach Üzerine Tezler'in 11.Tez'inde Karl Marx: “Filozoflar yalnızca dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar; oysa sorun onu değiştirmektir.”der.
* * * 1) Anayasa değişikliği paketine içeriğinden bağımsız olarak kendi ideolojik duruşlarıyla “Evet / Hayır” diyenler ile “Boykot” kararı alanlar dışında, olağan referandum süreçlerinden farklı olarak 4.seçenek biçiminde beliren “Yetmez; Ama Evet…” seçeneği incelenmeyi hak ediyor. 2) Öncelikle kayıtsız şartsız “Evet” diyenlerin önemli bir kısmı aslında AKP'ye evet dediği için bu noktada… Yoksa çok iyi biliyoruz ki ne AKP ne de onun tabanı demokratik anayasa için yanıp tutuşuyor. Sadece ama sadece (çok da önemli olarak karşıtları olan) yargı ve ordu öncülüğündeki bürokratik iktidar bloğunun anti-demokratik niteliği, AKP için demokratik değişimleri yaşamsal / zorunlu kılıyor. 3) “Evet”çilere benzer şekilde “Hayır”cıların önemli bir kısmı da kendi mevcut iktidarını kaybetmek istemeyen bürokratik kesimler ve tarihsel olarak bunlara eklemlenmiş Kemalist-laik, elit, memur ve yarı-aydın çevrelerden oluşuyor. Bunların dışında bu değişiklikleri yeterli bulmayıp daha mükemmel bir anayasa yapılması için “Hayır” diyen; ama bu şekilde reel-politiğin dışına düşen sol çevreler de var. 4) Boykotçu kesimin ana unsuru, Kürt siyasi hareketi ve onlarla gönül bağı yapmış enternasyonalist sol çevreler… Aslında bu kesimin anayasa değişikliğine bir itirazı yok, sadece bu süreç içerisinde muhatap alınmamış olmalarına tepki olarak böyle bir duruş içerisindeler. Sorunun yakıcılığı düşünüldüğünde bir nebze anlaşılabilir bir tavır olarak karşımıza çıkıyor. 5) Gelelim “Yetmez; Ama Evet”çilere… En fazla üç seçeneğin olduğu bir halk oylamasında 4. bir seçenek sunarak ezber bozuyorlar. Asıl olarak “Hayır” diyen sol çevrelerin içinden gelen; ama onların sahip olduğu idelojik-felsefi katılığın sonuç alıcı olmadığına inanan; ancak hiç bir çekince ileri sürmeden “Evet” demenin AKP'nin yedeğine düşmek olacağını düşünen, genellikle kentli yeni-orta sınıf aydın kesimlerin oluşturduğu, 12 Eylül zihniyetinin apolitikleştirdiği iddia edilen bu kesim artık idelojik-felsefi saplantılara takılmadan, bireysel yaşam ilkelerinden de ödün vermeden bir şekilde politikaya müdahil olmak istiyor. Bu kesim ne Kemalist-bürokratik zihniyetin biçtiği dar gömleğe sığıyor, ne AKP'nin kültürel ve ekonomik arka planıyla uyuşuyor ne de sol ideolojik argümanlar bu kesimi tatmin ediyor. Mevcut anayasadan bir adım da olsa ileri demokratik gelişmeler taşıyan bu pakete “Yetmez; Ama Evet…” diyerek felsefe yapmaktan bir adım öteye geçerek reel-politiğin içine dâhil olma çabasına yaklaşıyorlar. Ve kuvvetle muhtemeldir ki gelecek 10 yıllarda söz sahibi olacakları Türkiye'nin politik hayatına ilk adımlarını atmış oluyorlar. 6) Boykotçuların ve “Yetmez; Ama Evet”çilerin tavrı Başbakan'ı 2011'de yeni anayasa sözü vermek zorunda bırakmıştır. Bu da reel politikalar üretmenin belirsiz bir gelecekteki güzel günleri beklemekten daha sonuç alıcı olduğunu ortaya koymuştur. Bundan sonraki süreçlerde de aynı doğrultuda politikalar üretmeye bu çevrelerin de katkı sunması daha olumlu sonuçlar alınmasına yol açacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğini onaylamanın “AKP'yi desteklemek ya da hükümete güvenoyu vermek anlamına geleceğini” iddia ederek referandumu genel seçime dönüştürme uğraşı / mantığı CHP ve MHP'nin kendi kalesine attığı bir gol olacaktır. Sonuçta AKP iktidarıyla hesaplaşmanın yeri 12 Eylül referandumu değil, 2011 baharındaki genel seçimlerdir. * * * Bu haftanın kitap önerisi: Avrupa kapitalizminin Latin Amerika sömürüsü üzerinden nasıl geliştiğini hikâyeleştirerek bize anlatan Eduardo Galeano'nun Çitlembik Yayınları'ndan çıkan “Latin Amerika'nın Kesik Damarları”, içinde yaşadığımız neo-liberal zamanlarda bize kapitalizmin ne menem bir şey olduğunu tekrar hatırlatıyor.