Takımın sahaya dizilişiyle başlayan yanlışlara bir de defansta Serdar Kurtuluş, orta sahada Tabata, Erman Özgür ve ileride Beto'nun etkisizliğiyle berbat bir ilk yarı geçirdik. Ankaraspor'un ne yaptığını bilen oyun anlayışına karşı Gaziantepspor'un neredeyse orta sahasız çağdışı futbol anlayışıyla beraberliğe bile sevinir olduk.

Günümüz futbolunda tüm takımlar savunma ve hücum hatlarını birbirine yaklaştırarak alanı daraltıp pas yüzdesini arttırmayı hedeflerken Gaziantepspor'un 4-1-2-1-2 gibi garip bir futbol şablonuyla sahaya dizilmesi gol yemeyi kolaylaştıran, atmayı ise zorlaştıran bir oyun düzeni ortaya çıkardı. 4'lü defansın önünde (neredeyse içinde) oynayan Zurita ile ne yapılmak istenildiği anlaşılamadı. Zurita eskinin libero tabir edilen mevkisinde oynar gibiydi. Bu durum takımın orta sahada çoğalmasını ve ileriye top taşımasını zorlaştırdı. Takım hücuma çıkarken Zurita tüm iyi niyetine rağmen zaman zaman el freni işlevi gördü. Bu durum orta sahanın Ankaraspor'a teslim edilmesine neden oldu.

İki bekimizin Serdar ve Olcan'ın önlerinde kimin oynadığı belli değildi. Koskoca 110 metrelik koridoru tek oyuncuya teslim etmek hem savunmada hem hücumda kanatlardan hiçbir şey beklememek anlamına geliyordu. Bu durum ikinci yarı Ferdi ve Ahmet Arı'nın kanatlara geçerek, Tabata ve Zurita'nın orta sahaya yaklaşarak Murat Ceylan'ın da katkısıyla değişti. Takım, basit ama doğru ve yapısına uygun futbol anlayışı olan 4-4-2 şablonuna geçti. Beto biraz gününde olsaydı (gerçi son bir sezondur Beto'nun gününde olduğunu da pek görmedik.) bu kötü günümüzde bile 3 puanı alabilirdik.

Jose'nin bir an önce Amerika'yı yeniden keşfetmeyi bırakıp (M.Yozgatlı'dan sağ bek, Olcan'dan sol bek, Zurita'dan libero) ikinci yarının son 15 dakikasında sergilenen kanatlara ve kalabalık orta sahaya dayalı çağdaş futbol anlayışına dönmesi gerekmektedir. Aksi halde Avrupa'nın 1. sınıf liglerinden sonra gelen Turkcell Süper Lig'deki kariyeri fazla uzun sürmeyecektir.

Geçen sezon %77'lik pas yüzdesiyle en çok pas yapan takım olan Gaziantepspor'un bu başarısını arkasında yer alan teknik yönetimi kişisel sebeplerle gönderen İbrahim Kızıl yönetimini bugünkü durumun baş sorumlusu olarak görmek abartılı bir değerlendirme olmayacaktır. Galatasaray ve Ankaraspor maçlarında taraftarın zaman zaman yükselen “Yönetim İstifa” seslerinin ilerleyen günlerde daha da artacağını şimdiden kestirmek çok da zor olmayacaktır.

Gönül ister ki taraftar, yönetim ve takım uyumu bir an önce tekrar sağlansın ve koca bir sezon daha kaybedilmesin. Bu işte baş sorumluluk hiç şüphesiz İbrahim kızıl yönetimine düşmektedir.

Qui vadis: Nereye…