2 saat içerisinde ikisi Sağlık Bakanlığı, birisi Tam-med yazılı üç ambulans, Tıp Fakültesine hastalarını getirip kapısında öylece bırakıp gittiler.. Hastalar, yakınlarının da yardımıyla içeriye alındı ama fakültenin acilindeki doktorlar "yerimiz yok" diyerek bu sevkli hastaları geri çevirdi.. Hastalar kapıların önüne konuldu. Bu kez hastaları gönderen hastaneler arandı, uzun aradan sonra aynı ambulanslar geldi ve hastalarını geri götürdü.. Bunları yaşadıktan sonra sormadan edemedim; Hastanelerdeki doktorlar hastalarını bir başka hastanenin aciline sevk ederken, orasıyla irtibat kurmuyorlar mı ? Bu son derece vahim bir durum..
Yoksa o hastaneler, nasıl olsa SSK'lı, Bağkurlu, emekli sandıklı veya yeşil kartlı diyerek işine gelmeyen hastaları başından mı savıyor ? Kafama takıldı da..
Gelelim daha önce yazdığım acillerdeki durumlara.. Son günlerde yakınlarım ve bazı dostların rahatsızlıkları nedeniyle sık sık devlet hastanesine ve tıp fakültesine gider oldum.. Özellikle de acillerdeki durumları gözledim.. Bunu tıp fakültesi için söylüyorum; geceleri acil bölümün, acilen denetime ve kontrole ihtiyacı var.. Hastalar acil olarak getirilmiş ve bölümlere konulmuş. Ama doktor ve hemşire çok yetersiz.. Var olanların bazıları sinir küpüne dönmüş.. Diğerleri ise kim tanıdık veya erkenden davranmış ise onlarla ilgileniyor..
Bu arada tüm acillerdeki hemşire ve doktorlara bir tavsiyemiz var.. Arkadaşlar buraya gelen insanların hepsi acı çekiyor. Sizlerin davranışları haliyle çok büyük önem taşıyor.. İlgisizlik bu insanları elbette üzüyor ama onları asıl yaralayan en önemli unsurun, doktor ve hemşire olarak birbirinizle espriler yaparak gülüşmeleriniz, geçip odada oturmalarınız, gelenleri azarlamanız olduğunu lütfen unutmayın.. Bu davranışlarınızın o anda acı çeken hastalarda nasıl etki yaratığını mutlaka bilmelisiniz..

*DOĞALGAZ BORUSU DÖŞENİYOR YA SONRASI ?

Şehir olarak bunlara elbette katlanacağız.. Ama günlük yaşamda hepimizi en çok etkileyen trafik düzeniyle, açılan yolların sonradan kendi haline bırakılmışlığı oluyor.. Doğalgaz boruları döşeniyor, yollar kazılıyor, gerekli malzemeler konuluyor, borular yatırılıyor ve üzeri kapatılıyor. Bu dönem içerisinde en çok trafik konusu sıkıntı yaşatıyor.. Görünen o ki, trafik yönlendirmelerinde ihmal var.. Sadece ilk bölgede bir işaret, sonrası Allah'a emanet.. Hadi o bölgeyi bilenler için ara sokaklar veya başka caddeye geçişler sorun teşkil etmiyor, ya o semti mahalleyi bilmeyenler ne yapsın ? Ya bir de şehrin yabancısı ise.. Bu işler yapılırken galiba bir koordinasyon işinin olması gerekir.. Belediye ve özellikle GASKİ, Trafik Tedaş ve Telekom hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesi için koordine sağlanması gerekir.. Şimdi "yapılıyor" diyecekler ama işler hiçte öyle yürümüyor.. Her bölgede aksıyor, tabii bu aksamada en büyük sıkıntıyı vatandaşlar ile o çevrede bulunan işyerleri ve evler çekiyor.. Sürekli gezdiğim için görüyorum, örneğin bir hafta önce kapatılmış boru çekilen halıcılar sarayının önü öylece duruyor.. Topraklar toz halinde buradaki ev ve işyerlerine doluyor, haliyle esnaf çileden çıkıyor.. Anlaşılan o ki bu kentte açılan bir çukur veya yolların en ilkel bir anlayışla işlem bittikten sonra hemen kapatılması yerine, hala "hele toprak çöksün yerine otursun ondan sonra asfalt yapalım" mantığı işliyor..

*TEŞEKKÜRLER VE YAŞADIKLARIM Geçen hafta kendimi içeren iki ayrı köşe yazım hayli ses getirdi. Doğrusu her iki yazıyı kaleme almadan önce tereddütlüydüm. Nihayetinde bu güne kadar sizleri, bizim meslekle ve geçen seneki saldırı dışında kendimle ilgili bazı konulara ortak etmemiştim. Aslında etmememiz gerekir diye düşünüyordum.. Ama mesleğimiz topluma yönelik bir görev anlayışı gerektiriyorsa, bizlerde toplumun önemli bir parçasıysak, o zaman sizleri de ilgilendiren konular hakkında bilgilenmenizin gerekli olduğuna inanarak böyle bir karara vardım.. İyi de etmişim, çünkü sizlerden gelen telefonlar bunu gösterdi.
Anlaşılan o ki, özellikle son bir yılda yaşadığım olayları sizlere ara sıra ama mutlaka aktarmalıyım. Çünkü bir yıl içerisinde yaşadıklarım ve bana yaşatılanlar, inanın 50 yıla bedel olacak kadar ihanetlerle, kalleşliklerle dolu.. Bir insanın üzerine bu kadar mı gidilirmiş, bir insan için bu kadar mı müthiş iftiralar atılırmış "pes yani" dersiniz.. Hele bir de haklı olanın yanında olması gereken yetkililer, sorumlular ve bu yönde görevlendirilmiş olan zevatların, haksızların sarıldığı, etkilediği hatta kullandığı güçlü silah haline nasıl dönüştüğüne şaşıp kalırsınız.. Bunlara, dost diye bildiklerinizin meğer pusuda bekleyen kalleşler sürüsünün birer parçası olduğunu görmeyi eklerseniz, hatta kendi mesleğinizde elinden tuttuğunuz, maddi manevi destek verdiğiniz, yol gösterdiğiniz, bazen aile sorunlarını bile çözdüğünüz kişilerin kalleşliğini katarsanız, ortaya sabır taşını bile çatlatan bir görüntü çıkar.. İşte tüm bu yaşananlara karşın dimdik ayakta durmayı sağlamanın yanısıra, sessiz kalmayacağımızın mesajlarını vermek elbette bize yakışan bir davranış olsa gerek..
Bu nedenle diyorum ki;
Ey dürüstler, ey legal olanlar, topluma faydalı işler yapmaya çalışan, eğitimde, sağlıkta ve kent adına yapılacak veya yapılan tüm hizmetleri üretip gerçekleştirenler.. Sakın sinmeyin, sessiz kalmayın, korkmayın ve tepkisiz olmayın.. Unutmayın ki, Üç kuruşluk adamlara beş kuruşluk değer verirsen aradaki iki kuruşu senden isterler. Daha sonra da sizi beğenmez, üstelik her türlü kötülüğü yapmaya kalkışırlar..

Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. (Albert Einstein)

Hepinizi iyi haftalar