Birkaç günden beri İstanbul Taksim'deki Gezi Parkı'yla ilgili olarak başlayan olaylar büyük kentlerimize yayılmış durumda. Küçük kentlerimizde de protestolar var ama halka duyurulmuyor. Hükümet bu olaylara hala birkaç ağacın kesilmesi gibi dar bir pencereden bakmakta. Konu sadece birkaç ağaç değildir. Tepki ve protestoların derinine indiğimizde on yıldan beri birikmiş bir sinir katsayısıyla karşılaşmaktayız.İşin en önemli yönü ise halkın sezgileri ve bu sezgilerine inanıp güvenmesi. Topçu kışlası neden bu kadar önemli?.. 31 Mart 1909 da İstanbul'da bir irtica ayaklanması yaşandı. Meşrutiyete karşı isyan eden irticacılar İstanbul'u ele geçirdiler. Çok sayıda öğrenci ve vatandaş öldürüldü. İrticacılar şimdiki gezi parkının yerinde olan Topçu Kışlasını karargah olarak kullanıyorlardı. İsyan bastırılamayınca Selanik'teki Hareket Ordusu İstanbul'a getirildi. Bu ordu tarafından isyan bastırıldı. Hareket Ordusu Topçu Kışlasını top ateşine tutarak yıktı. İrticacılar öldürüldü. Gezi Parkında uygulanacak bir projeyle bu ünlü Topçu Kışlası yeniden yapılacak. Atatürk Kültür Merkezi de yıkılarak yerine farklı bir kültür merkezi inşa edilecek. Yeni yapılacak merkeze ne isim verileceği bilinmiyor. Topçu Kışlasının yeniden yapılması isyancı irticacıların hatıralarına saygı gibi sezilmiyor mu? Konu sadece bu da değil. Geçmişten günümüze uzanan AKP iktidarı çizgisine baktığımızda halkı basite alan çok söylemler olmuştur. Bunlardan bazıları; Avustralya'dan yayın yapan bir radyo kanalında bebek katiline Sayın Başbakanın ''Sayın Öcalan'' demesiyle başladı gerilmeler. Bugün için de bebek katili yeni anayasa hazırlığında rol almakta. Cumhuriyet tarihi boyunca cumhuriyetin birikimleri yabancı şirketlere pazarlandı. Mersinli çiftçiye ''Ananı al da git...'' denmesi çok tepki topladı. BOP Eşbaşkanlığı iktidarın Türkiye'nin mi, ABD'nin çıkarlarını ön planda tuttuğu konusunda düşünmemize sebep oldu. Varlığı hala tartışılan Ergenekon ve tutuklu paşalar halkın büyük bölümünün onaylamadığı bir konu. Buna karşılık Denizfeneri davası unutulmuş durumda. Bilal'in gemicikleri, damadın mücevher firması ortaklığı gibi konular halkın merak konusu. Geçelim bütün bunları. Asıl meseleye gelelim. Türk vatandaşlığını Türkiye vatandaşlığı şekline getirerek Türk Milletinin hafife alınması. Bazı resmi kurumlardan TC başlığının kaldırılması. Onuncu Yıl Marşı'nın hafife alınması Türk milletinin, Atatürk'ün ve milli duyguların horlanmasıdır "Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.'' Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım..'' kabul edilemez bir söylem. Biz Türküz ve Türküm demekten onur duyarız. Sayın Başbakanın ''İki ayyaş'' tanımıyla kimleri kastettiğini Türk milleti anlayamayacak aptal değildir. Atatürk Türkün son atasıdır. Dünya dahisidir. Atatürk'ü hafife almak bütün Türk milletini hafife almaktır. Türkün milli içkisi ayrandır diyor Sayın Başbakan. Bizim bildiğimiz kadarıyla milli içkimiz Ortaasyada kımızdı. Anadolu'da da rakıdır. Protesto etkinliklerine katılanlar için ''Üç beş çapulcu'' deyimi son derece yanlış. Onlar çapulcu değil. Bayrağını, vatanını, Atatürk'ü seven demokrasi ve cumhuriyet sevdalılarıdır. Başbakanın Türk Milletine yönelik aşağılayıcı sözlerine demokratik kurallar çerçevesinde tepki vermekteler. Genel anlam dışında kişisel tepkiler yok mu? Tabi ki var. Dünyanın en pahalı benzinini kullananlar, yatak odasında talimatla çocuk yapmak istemeyenler, sigara ve alkol yasaklarından rahatsız olanlar, alkolü yalnızca belirli saatlerde almak istemeyenler, otuz yılın kaşarlanmış canilerinin birden bire ülkeyi terk etmeleri karşılığında verilen sözlerin ne olduğunu merak edenler, Uludere kaçakçılarına şehitlerin iki buçuk katı tazminat ödenmesini hazmedemeyenler, TBMM de teröristlerin grup kurmasına katlanamayanlar protestocuların arasındadır. Üstat Necip Fazıl'ın; "Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul, Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul...'' Dizelerinde anlatılanı yaşayanlar, kişi başına düşen on binlerce dolarlık milli gelirin kimlerin cebinde toplandığını düşünenler de protestocuların arasındadır. Sayı saymayı iyi bilmek gerek Sayın Başbakanım. Üç beş çapulcu diyorsunuz. Bu çapulculardan önceki gün Gaziantep'te toplananların sayısı onbindir. İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Gaziantep ve daha birçok ilde toplanan çapulcular sayıldığında sayıları birkaç milyonu çok çok aşacaktır. Katılmadan destekleyenleri, balkonlarda tencere tava çalanları da hesaba kattığımızda on milyonları mutlaka aşacaktır Sözün kısası; AKP zihniyeti onkolojik bir vaka haline gelmiştir. Bu tür vakalarda erken teşhis yapıldığında tedavisi her zaman mümkün. Olaylar içinden çıkılmaz hal almadan teşhis konmalı, yanlış hesapların hepsi de Washington'dan dönmelidir. Ülkenin kurucusu olan Türk Milletiyle zıtlaşarak ve inatlaşarak iktidarda kalmak çok zor...