Sanırım Ramazan Ayı'nın son günleriydi. Şahinbey Parkı'nın karşısında yeni aldığım eve (Rabbim herkese de nasip etsin) fırın uzak olduğu için ve iftar öncesi sıra da çok olduğundan erkenden ekmek almak için yola çıktım. Güneş batmak üzereydi. Ana yolun kenarında bir türlü yapıl(a)mayan evimizin önündeki parkın tozlu yolundan geçerek kaldırıma çıktım. Biraz ileride bir parkın yanından geçerken sulama yapıldığını gördüm. Ancak sulama mı yoksa depodaki suyu komple boşaltma mı anlayamadım. Çünkü parkın sulama yapılan büyük bir bölümü adeta göle dönmüştü. Sulama yapan kişiye: "Yazık değil mi bu kadar suyu israf ediyorsunuz?" dedim. Söylediklerimden hoşnut olmadı ama cevaben: "Amirim böyle istiyor!.." dedi." Ben de: "Ama baksana her yer göl olmuş." dedim... Başını salladı "Bu adam da nereden çıktı." diye söylene söylene sulamaya devam etti. Ben de ekmek almaya yollandım. Sıra uzundu. Gaziantep'in o nefis tırnaklı ekmeğinden almak için fırıncıları izledim. Oldum olası bu ekmeğin neden daha hijyen ortamda çıkmadığı ile ilgili yaralarım depreşti. Gerek tezgahın üzeri ve fırının içi, gerek tezgah üzerinde gezen çocuklar ve gerekse ustaların elbiseleri her zamanki gibiydi, yani maalesef yeterince temiz değildi... Bu işi tiril tiril elbiselerle yapılmaz mıydı, elbette yapılırdı ancak böyle gelmiş ve bu şekilde gidiyordu... Sanırım denetim eksikliği ama neyse girmeyelim mayınlı araziye... Lahmacunlar bittikten sonra sıra ekmek yapmaya geldi. Daha fazla beklemeden ekmekleri aldım ve yola çıktım. O parkın yanına gelince sulamanın devam ettiğini göllenmenin daha da arttığını gördüm. Sulamayı yapan işçiyle göz göze geldim ve: "Yazık bu devlete" dedim... Yazık ki insanların ve devletlerin damla damla sulama yaptığı ve kuraklığın her gün geçtikçe arttığı bu çağda suyun bu şekilde israfı içler acısıydı... İşçi bu sefer bana cevap vermedi. İçinde iyi şeyler söylediğini sanmıyorum... Bu şekilde onlarca israfı yapıp sonra da tasarruf tedbirlerinden bahsetmek aslında ne kadar da tirajı komik değil mi? Ancak insanlar açlıkta ölürken ve yiyecek bir lokma ekmek bulamazken hala ve ısrarla bizler israf etmeye var olan kaynaklarımızı tüketmeye devam ediyoruz. Bu konularla ilgili istatistikleri vermek istemiyorum ancak, "Yiyiniz içiniz ancak israf etmeyiniz!.." ihtarını sürekli yapan bu dinin müntesiplerini Ramazan ayında bile hala İSRAF alışkanlıklarından fedakarlık etmediklerini anlayabilmek mümkün değil... Sonra da çıkıp timsah gözyaşları dökerek dünyadaki açlıktan, kaynakların tükenmesinden ve adaletsiz paylaşımdan bahsetmek çok ayıp oluyor... Önce kendi evimizin önünü temizleyelim... Bir bilgenin yüzyıllar önce söylediği sözle bitiriyorum: "Genç bir insanken dünyayı değiştirmek istemiştim. Ne var ki dünyayı değiştirmenin çok zor olduğunu gördüm, bu yüzden ülkemi değiştirmeye karar verdim. Ülkemi değiştiremeyeceğimi anladığımda, yaşadığım kente diktim gözlerimi. Ne var ki kentimi değiştiremedim, o zaman ailemi değiştirmeye karar verdim. Şimdi, yaşlı bir insan olarak, tek değiştirebileceğim şeyin aslında sadece kendim olduğunun farkına vardım ve birden anladım ki, eğer uzun süre önce kendimi değiştirseydim, ailemi etkileyebilirdim. Ben ve ailem kenti etkilerdik... Kentin etkisi ulusu değiştirirdi ve ben dünyayı değiştirebilirdim gerçekten de..."