Benden ayrılışının yıl dönümün kutlu olsun(!). Farkındayım biraz erken oldu ama sana dair yazmak geldi içimden. Biliyor musun, yüreğimden sonra aklım da bölündü oda oda. Gün içinde vaktimin çoğunu geçirdiğim kocaman bir salon gibi bir oda var.. Sanki bütün gün orada seninleyim sanıyorum ama sonradan anlıyorum ki bütün gün yokluğunla beraberim. İşte o zaman sanki dünya yıkılıyorda ben altında kalıyorum.. Bu kadar mı koyar bir insana diğer yarısını kaybetmek..Canım dediği, can dostum, kardeşim dediği birini kaybetmek...Bilirsin, yağmurlu bulutlu havaları hiç sevmem.. Ölümü hatırlatır bana her zaman. Bu yazıyı da bulutlu ağlamakla gülmek arasında kalmış bir havanın psikolojisiyle yazıyorum, zaten havalar da soğuk... Hani kapalı havalarda yağmur camlara çarpar ya, işte bazen o camlarda silüetini görüyorum, koşuyorum sana dokunmak istiyorum ama yetişemiyorum. . Yokluğun öyle acı ki, elim kolum kanadım herşeyimdin sen benim.. Öyle hissediyorum ki o an yokluğunu, keşke diyorum keşke olsaydı yanımda koysaydım kafamı omzuna ağlasaydım hıçkırarak ve sen sarılsaydın bana o ağlamalarımın arkasından sarıldığın gibi.. Sonra silüetin kaybolurken, pencereden yağmur damlaları, benim de gözyaşlarım süzülüyor yanaklarımdan. Bedenim titriyor, çok üşüyorum... Gelip de beni ısıtmanı bekliyorum, unutuyorum o odada yokluğunla beraber olduğumu. Mecbur kalkıyorum yerimden, ısınmak için kalorifere sarılıyorum sanki sana sarılırmışcasına. Burnuma güzel kokular geliyor, sahi bu senin parfümün mü yoksa? Seni hiç görmedim üzerine parfüm sıkarken. Neyse, kalktığım köşeye geri dönüyorum, simsiyahlarla kaplı o soğuk duvar parçasına... Oturuyorum, yer altından sızmakta olan petrol gibi içimi sızlatan bir şey var. Çünkü, senden sonra çok değişti herşey. İnsanlar çok acımasız oldu, iki yüzlü yalancı sahtekar oldu.. Herkes birbirinin arkasından kuyu kazar oldu, kimse kimseye acımaz oldu, tıpkı hayat gibi..Hele şu aralar nedensizlikler kurcalıyor kafamı, bu yaşadıklarımın bir anlamı olmalı diyorum, aklım karşı çıkıyor. Ben nedenlerime cevap bulmakla savaşırken hava da kendini siyaha teslim ediyor. Boğuluyorum karanlıklarda, yanımda yokluğun.. Elimi uzatıyorum boşluğa düşen elimi yine kendim tutuyorum. Geceye akıyor yokluğunla cezalandırılmış zavallı gözyaşlarım. Yorgun düşüyorum, çiçeklerle değil de acıyla süslenmiş hayata. Ama asıl canımı acıtan ne biliyor musun? Allah'ın, bizi farklı zamanlarda farklı hayatlara göndermiş olması. Senin cennette, benimse hayattaki cehennemde olmam. Fani hayatta kısacık bir hayat yaşamış olsan dahi orada mutlusundur belki. Ama bil ki; bu fani hayatta ben her gün yokluğunla ölüyorum. Hadi ne duruyorsun, bizi öldüren hayata kaldıralım kadehlerimizi! Kim bilir belki bu sonbahar bir sürpriz yaparım sana ve var oluruz..