-Halit Ziya Biçer-(YÖNETİCİLERİMİZİN DİKKATİNE)

(Atatürk’ün şehrimizi teşrifleri yıl dönümü münasebetiyle)

Bir koca tarihi şehrin, bütün zorluklarını omuzlayıp sırtladığımız için ne kadar övünseniz az olduğunu biliyor ve takdir ediyorum. Bu benim aynı zamanda asli vatandaşlık ve hemşerilik görevimdir. Bunu da biliyor ve bu suretle elimden geldiği kadar müdahaleci bir sıfat ve kimlik içinde (Tabiri caizse) bir sokak, çarşı, cadde, durak ve meydan insanı olarak bu kadar yoğunluk içinde de olsa zatı devletlerinizi (isteyerek, istemeyerek) bazı bazı rahatsız etmek zorunda kalıyorum.

Özür dilememi de mazur görerek konu başlığıma dönüyorum. Şehrin bu kadar kesif inkişafı içinde, onunla mütenasip dev bir kurtuluş veya hürriyet anıtı yine onunla da mütenasip devasa bir ATATÜRK anıtı ve de zengin bir müştemilat içinde çok geniş bir alana yayılmış bir KÜLTÜR MERKEZİ göremiyorum.

Dev bir kesafetin, birikimin, muazzam bir yoğunluğun ağır sıkleti içinde, Antep’te kaybettiği bir yakınını veya büyüğünü arar gibi ATATÜRK’Ü ARIYOR BULAMIYORUM.

İKİ GAZİ’DEN bahsediyorlar, birini hisseder gibi oluyorum, bu şehirde değil mi diyorum. Gazilik bu şehrin tüzel kimliğine verildiğine, kanunla da derpiş edildiğine göre (Her Antepli gibi) o benim işte diyorum, Antep’in Gazilik kokan taşı toprağı gibi, mecruh, yaralı sinesi oluyorum.

Bu tevazu ve kibirden ırak, benimle ADAŞ (hem şöhret) GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü arıyorum. Hala arıyorum, hala arıyorum.

Görsem her halde yüceliğine erişemem onun gölgesiyle kucaklaşırım diyorum. Diyar diyar gezmiş gibi Antep’i GAZİANTEP’İ dolaşıyorum. Gördüğüm ne heykeller, ne alfa, beta kabartma rölyefler BANA ONU HATIRLATMIYOR.

Budur şudur diyorum, onunla mündemiç ruhun, bana onun o muhteşem hazzını beraberliğini vermiyor. İlk ve ortaokullarda ATATÜRK KÖŞELERİNDE bu hazzı arayan çocuklara dönüyorum.

Kendime geldiğimde, imar, restore – bilmem ne – hamle ve çılgınlıkları içinde, gökdelenler, yeşil alanlar, yeni yeni mahalle ve semtler, yapay göletler mozaikler, onu takiben turistik HEM DE ÇOK TURİSTİK alan ve trafik içinde KENDİMİ ARAR GİBİ Gaziantep’imi arıyorum. Ona da, işte bu benim, ben o’yum diyemiyorum. BİZANSTİK, ARABESK, ARABİK OSMANLI YAKIŞTIRMALARI içinde kırık aynalara bakar gibi kendimi arıyorum.

YANLIŞTA BİR NAKIŞ DEDİKLERİ acaba bu mudur diyorum. Devasa boyutlar, hacimler, ölçüler içinde ATATÜRK YERİNE kondurulmuş bu boyut, bu hacim, bu orantısızlığa bakıyorum. Daha da şaşırıyorum.

Gazi müzesi diyorlar, Atatürk müzesi diyorlar. Atatürk MÜZELİK ‘mi oldu diyesim geliyor.

Antep’in bir iki katlı binaları içinde, 50 – 60 MİLYON nüfus ölçeğinde yapılan, o İMKÂNSIZLIKLAR içinde hem de KIYMIK TAŞTAN heykeller, bu imkânlar ve 2 MİLYON NÜFUS kesafetinde, yapılanlardan daha mütenasip, cazip ve büyük değimliydi?

Elinize bir cep telefonu veya minik bir kamara alın, LÜTFEN ATATÜRK’Ü BULUN ve resimleyin. Bakın bakalım beni veya sizleri kandırabilecek misiniz, O’nu en geniş açı içinde görmeye, şehri ve bizleri kucaklar bir AZAMET, HACİM ve büyüklük içinde görmeye mecbur değil miyiz! Nerede O?

Daha Atatürk’e varıncaya kadar çok eksiğimiz var, bize biraz müsaade diyebilirsiniz. Haklısınız, ancak ATATÜRK’SÜZ, GAZİ’SİZ bu koca tarihi semte ve şehre O’nu andıracak, sembol olacak KALE ve Yüz yıllık TAŞ BİR ANITTAN başka henüz hiçbir şey koymadan fazla övünmemelisiniz.

BU KOCA ŞEHRİ yatıp kalkıp, turistik bir fenomen ÇİNGENE KIZI ile mi tarihe ve çağdaş, onur ve idrake sığdırabileceğiz?

Sizinle her zaman birlikte, beraberlikte yazdığımı düşündüğümü bilmeniz rica ve istirhamı ile…