Gündem çok yoğun aslında.. Başımız dönüyor, yetişemiyoruz birçok konulara.. Gaziantep olarak ele alacak olursak, İlk kez Gaziantep’ten İstanbul’a gönderdiğimiz Valimiz Ali Yerlikaya, Sivas’tan şehrimize gelen 2. Valimiz Davut Gül’ü konuşuyoruz tabii.. Sayın Yerlikaya’nın 3,5 yılı geçen görevi sırasında oldukça hareketli ve sıkıntılı dönemler yaşandı. Çok şükür bunların üstesinden gelindi. Güzel şeyler de oldu tabii.. Gönül isterdi ki, kendisini hatırlatacak ve uzun yıllar unutulmayacak kalıcı bir eser bıraksaydı.. İstiyordum çünkü Gaziantep kendisinin de değer verdiği bir şehir.. Ama Suriye krizi ve sınır harekatları yüzünden tüm enerjisini oraya vermek zorunda kaldı..Şimdi İstanbul’da kendisini çok zorlu bir görev bekliyor.. Umarım başarılı olur..Yeni gelen Valimizi tanımıyorum henüz, ancak gelen haberler çok olumlu. Umarım başarılı olur, umarım doğru işler yapar, halkı kucaklar, içinden birisi olur..

Asıl üzüntümüz ve bizleri derinden yaralayan en önemli haber ise şehit olan askerlerimiz.. Hemde 2018 yılında donmalarına sebep olduğumuz iki kınalı kuzumuz.. Kahreden ise, bunlara sebep olanlardan hesap soramayışımız.. Yavrusu uyurken üşümesin diye üzerini örten annelerin emanet ettiği evlatlarının, emanetçilerin ihmalliği yüzünden donarak ölmeleri.. Tüm bunlara karşın değişen kimliğimiz, karakterimiz.. Sadece bu olay değil tüm şehit olaylarında, saldırılarda canlarını veren yüzlerce masum insanlarımızın hayatını kaybettikten sonraki yaşantımız.. Ama galiba en acısı, artık şehit haberlerine alıştırılmış olmamız ve keyiften, eğlenceden geri kalmayışımız.. Söylermisiniz Allah aşkına, ne oldu bizlere.. Ne oldu, o vatanın bir ucunda eline diken batanın acısı hissedecek kadar duyarlı olan öbür ucundaki insanların duygularına.. Ne oldu bizlere.. Niye bu kadar duyarsız olduk biz..

BUNLAR SEVİNDİRİCİ VE GURUR VERİCİ GELİŞMELER

Neyse dönelim bu haftaki konumuza.. Çünkü moralimiz bozuluyor olumsuz gelişmeleri yazdıkça.. Şimdi çok önem verdiğim için, önce 2017 yılının Ocak ayında kaleme aldığım yazımı tekrar paylaşmak istiyorum.. Sonra yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermek istiyorum.. Önce lütfen her aileden mutlaka birisinin yakalandığı bu hastalık ile ilgili 19 Ocak 2017 tarihli yazımdan bir bölümünü okuyalım..
ALZHEİMER DEYİP GEÇMEYİN
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Hoşgör mahallesinde Alzheimer hastası yaşlı bir adamın bu işin bilincinde olmayan ailesi tarafından hiçte haketmediği muameleye maruz bırakıldığı görüntüleri, Türkiye’nin gündemine oturdu. Tabii videoyu kim izlese hepsinin de büyük tepki göstereceği o görüntüler yüreğimizi sızlattı.. Haliyle beni de fırsattan istifade Alzheimer konusunda yazmaya sevk etti..
Hemen belirteyim, ben Alzheimer hastalığından hayatını kaybeden bir babanın evladıyım.. O aileyi de, o hasta amcayı da en iyi anlayanlardan birisiyim.. Kısaca tarif etmem gerekirse Alzheimer basit tabirle bunama hastalığıdır.. Beyindeki hücrelerin ölmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkar.. Tıp henüz çaresini bulamamıştır bunu da bilin istedim.. Adını da bir Alman hekim olan ve hastalığı ortaya çıkartan Alzheimer adındaki bilim adamından almıştır..

NE YAPTIKLARINI BİLEMEZLER

İlk başlarda 40 yaşlarında başlayan 60’dan sonra etkisini gösteren bir hastalık olan Alzhemier hastalığına dünyada ünlü isimlerde yakalanmıştır. Amerika’nın 40. Başkanı Ronald Wilson Reagan uzun yıllar tek başına bakıcılarıyla yaşamak zorunda kalmıştır. Rahmetli babam 10 seneden fazla bu hastalığı çekmiştir. Önceleri tansiyon sandığımız sonra o zamanlar SSK’da soy ismini hatırlayamadığım Dr. Abdülkadir beyin teşhisiyle bu gerçekle karşılaştığımız hastalık boyunca neler çektiğimizi bir Allah bir de biz biliriz.. Çok basit tarif etmişti Allah selamet versin Abdülkadir bey. "Bir Elma düşün, hiç dokunma bir köşeye koy, ilerleyen zaman içinde bir yerinden buruşmaya başlar. Tazeliği kalmaz, sonunda iyice ulumuş hale dönecektir. Beyinde aynen böyledir. Bu hastalık hücrelerin ölmesiyle başlıyor ve ölüme kadar devam ediyor. Artık yaşamınızı değiştirin ve evde bir çocuk varmış gibi davranın" demişti..
Rahmetli babam Kemal Özekşi namazında niyazında bir insandı. Mahallede herkes sever saygı duyardı. Ama Alzheimer ile birlikte dünyası yaşamı değişti. Bazen çocuklaşır, bazen üstünü başını çıkartır sokağa çıkar, bazen kaybolurdu. Ne yaptığını bilmez hale dönüşürdü. Sonra bir ara normale dönerdi. Hiçbir şeyi hatırlamazdı. Hep çocukluk günlerine döner, annesini anlatır, Hoşgör’deki bu yaşlı amca gibi altına kaçırırdı..

BAKIN BİR GÜN NELER YAŞAMIŞTIM

Birgün yine kaybolmuştu.. Bulamadık bir türlü. Sonra devlet hastanesinden birisi aradı ve hemen gelin dedi. O zamanlarda Alzheimer konusunda doktorların yeterli bilgi sahibi olmayışı ciddi manada sıkıntılar yaşatıyordu herkese.. Gittiğimizde doktor servise çıkartın dedi ama asansör olmadığı için babamı sırtıma alıp merdivenleri çıkmaya başlamıştım. O sırada rahmetli altına kaçırmıştı. Anladı ve ağlamaya başladı. Ama ben gülerek “baba sakın üzülme, ben çocukken senin sırtına bindiğimde altıma mutlaka kaçırmışımdır, şimdi ödeştik” diyerek teselli etmiştim.. Hiç unutamam o anımı..

Diyeceğim şu ki, Alzheimer hastası olan aileler çok anlayışlı davranmak zorundalar. Empati yapmazlarsa, işte o görüntülerdeki gelin ve oğlu gibi davranırlar.. Çok sabırlı olmaları, bir çocuk gibi konuşmaları gerekiyor babaları ve annelerine.. Bu işin erkek kısmı bir yana, en zor olanı kadınlar içindir.. Çünkü yaşlı erkekler üstünü başını çıkartıp sokağa çıktığında bir nevi idare edilir ama hasta kadın olunca işler değişir.. Ailesinde kadın Alzheimer hastası olanlar için durum gerçekten zordur.. Daha birde bu hastalığın bilincinde olmayan çevredeki insanların bakışları, dedikoduları sizi yıpratır..

HUZUR EVİNDE OLMAZ

Şimdi gelelim final bölümüne.. Bu uyarıyı yapmak zorundayım.. Hoşgör'deki 83 yaşındaki Mehmet Keleş amcanın durumu üzerine Büyükşehir Belediyesi hemen harekete geçmiş. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı da devreye girmiş ve bu amcayı Huzurevine götürmüşler.. Tabii bu gelişme memnuniyet verici ama canınızı sıkacak birşey söylemeliyim, çünkü bu iş Huzurevinde olmaz.. Bir Alzheimer hastası için orada yaşam çok zordur.. Bakıcıları dayanamaz, çevresindeki insanlar sabır gösteremez, haliyle o yaşlı amca orada mutlu olamaz.. Tecrübeyle sabit olduğu için yazıyorum bunları..

BÜYÜKŞEHİR ACİLEN ALZHEMİER HASTALARI İÇİN BAKIM EVİ YAPMALI

Bunun için tavsiyem Büyükşehir belediyesinin acilen Alzheimer hastaları için bakım evi yaptırması olacaktır. Burada görev yapacak insanların özel eğitime tabii tutulması yapılacak olan ikinci adımdır.. Alzheimer hastası altına da kaçırır, çırılçıplak da soyunur.. ağlar, hırçınlaşır, saldırgan olur.. Bu özellikteki hastalar için özel bir bakım evi onun için gereklidir.. Huzur evinde asla yapamazlar. Bakın göreceksiniz, bu amca orada fazla kalamaz.. 29 Ocak 2017 1.5 YIL SONRA FATMA ŞAHİN VE USLU AİLESİ BU MUCİZEYİ GERÇEKLEŞTİRDİ

İşte 29 Ocak 2017 tarihinde yazdığım bu yazı üzerine o gece Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Serdar Tolay beni aradı ve bu yönde bir düşünceleri olduğunu, ama şimdi onu ön plana almaları için harekete geçeceklerini söyledi..
Nitekim durumu Başkan Fatma Şahin’e anlatıyor ve hemen harekete geçilmesine karar veriliyor. Burada Gaziantep’te legal iş yapan ve gerçekten iyi bir hayırsever olan Uslu ailesi devreye girerek bu merkezin binasını yapma işini üstleniyor..
USLU AİLESİNİ NE KADAR TANIYORSUNUZ

Yeri gelmişken çoğunuz belki bilmiyorsunuz, Uslu ailesi Gaziantep’in çok önemli ailelerinden önde gelenidir.. 1961yılında Balıklı’da Güven Boya olarak faaliyete başladıkları ticaret yoluna, 1994 de Değirmiçem’de, oradan 2001 yılında OSB’ye taşınarak devam etmişlerdir.. Şimdi büyüdüler ve İplik tesisi kurdular.. Ayrıca Marshall’ın 52 yıllık bayiliğini yaparken, bu arada Akdeniz ve Güneydoğu Distribütörlüğünü yapıyorlar..

44987661_767050463631098_6386403841285292032_n.jpg


BABALARI FEVZİ USLU’NUN YOLUNDAN GİDEN İKİ EVLAT

Babaları çok sevdiğim namusuyla şerefiyle, hiçbir hile işine karışmadan mesleğini yapan ayrıca örnek bir hayırsever olan ağabeyimiz rahmetli Fevzi Uslu’dur.. İyi bir okurumuzdu, bir gün gazete geç kalsa hemen arar, “sabahları senin yazılarını ve haberlerinizi okumamız lazım, ihmal etme” derdi.. Sonra 76 yaşında hayata gözlerini yumdu ve ebediyete intikal etti. Nurlar içinde yatsın diyorum.. İşte o babadan aldıkları ahlak ve hayırseverlik mirasını hakkıyla yürüten Bülent ve Beyhan Uslu kardeşler sessiz sedasız fazla gösterişe kaçmadan topluma fayda sağlayıcı hayır işleri yapıyorlar.. Aklıma gelen şekliyle sıralayacak olursam, Akkent’te Emine - Fevzi Uslu ilköğretim okulu, ve çok amaçlı toplantı salonu, Gazikent’te Emine Uslu Camisi, Akyol da Fevzi Uslu taziye evi, yine Akyol’da kız öğrenci öğrenci yurdu, ki bu yurt Diyanete verildi..Ve son olarak Metro’nun arkasında Alzheimer Merkezi. Bu merkezin arka kısmında Taziye evi var ayrıca. Daha sonra yanıbaşındaki arsaya Selçuklu mimarisiyle bir Cami yapacaklar, içine de çok geniş kapsamlı Kütüphane konduracaklar..
alzhei̇mer-hastalari-i̇çi̇n-yapilan-moral-evi̇-açildi-(2).jpg

DARISI BUNDAN SONRAKİ MERKEZLERE

Evet.. O kadar gerekli, o kadar önemli olan bu hastalığın moral evi olarak inşaa edilip hizmete açılması, inanın Gaziantep’te hayati derecede önem taşıyan bir hizmettir.. Yeter mi, kesinlikle yetmez.. Çünkü bu şehir büyüdü ve her ailede mutlaka bir Alzheimer hastası vardır.. Tedavisi elbette çok zordur çünkü dünyada buna çözüm bulunamadı henüz.. Ama geriye kalan ömürlerini iyi geçirmeleri için böylesine hassas konuya el atan Sayın Fatma Şahin’e ve Serdar Tolay ile Uslu ailesine teşekkürlerimizi bu şehirde yaşayan olarak borç bilirim..

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR