Ben uyarayım da demedi demeyin. Bilin istedim. Eğer bilgisayardan internete girip haber okuyorsanız. Hele de bir de 'şu haberin altına okkalı bir hakaret içeren bir yorum yazayım' diyorsanız. Ya da sahte bir hesap açıp falan filanı rahatsız edeyim diye iç geçiriyorsanız. Durun. Bu yazı sizin içindir. Yazımız baştan sona toplum yararı içermektedir.

Kuşkusuz bilişim çağındayız. İstisna kaideyi bozmaz ama sanal alemin tüm imkanlarından faydalanmakla kalmayıp,internette haber sitelerine, forum sayfalarına sahte isimle yorum yazıp,insanları aşağılayan,rencide eden, sonra çıkıp sanal ortam diyerek ' nasıl olsa biz bırakmam' gibi abukça bir düşünceyle insanların onuruna, kişiliğine hakaret eden güruha tek lafım olacak. Yok öyle!!

İnsan bizzat gözüyle görüp, yaşananlara tanık olunca daha bir ikna oluyor. Son dönemde internet üzerinden racon kesenler, işkeme-i kübradan atıp tutan delikanlılar akıllarınca meydanı boş sanırken bir bakıyorsunuz ki, yakayı şaşmaz adaletin şefkatli kollarına kaptırıvermiş.

Yedikleri cezayı görünce sevinmiyor değilim. Günlük hayatta pısırık mı pısırık insanlar, klavye karşısına geçince adeta canavarlaşıyorlar. Bu tür yaratıklara gülüp geçmekle kalmıyor adeta acıyorum.

Gazeteci Mehmet Özdoğan da sağolsun bu alandaki yargısal işlemleri araştırmış ve ortaya şu sonuç çıkmış: ' Bilindiği üzere İstanbul 18. Sulh Ceza Mahkemesi, 'Twitter' üzerinden manken Nilay Dorsa'yı tehdit eden bir sanığı beş ay hapis ve hakaret ettiği için de 1500 lira para cezasına çarptırdı. Daha önce açılan benzer davalarının çoğu soruşturma düzeyinde kalmış; birçoğu da takipsizlik kararı nedeniyle nihayete bağlanamamıştı.
Peki, şimdi ne olacak?

Bu karar, bundan sonraki dava süreçlerini nasıl etkileyecek? 'Hakaret' etmenin bedeli ne kadar? Söylenen hangi sözler 'tehdit'e giriyor? Bu ve benzeri birçok sorunun cevabını Nilay Dorsa'nın davasına da bakan Avukat Ömer Turanlı'yla konuştu. Karşımıza hiç beklemediğimiz bir 'tarife' çıktı.
Birine en ağır küfrü etmekle, 'aptal' demek arasında hiçbir fark yok. Davacı, mahkemeye her şekilde 'rencide' olduğunu ispat edebilir. Bu tip bir hakaret için, Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi gereği 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası kararı çıkabiliyor. Eğer hakaretin içinde cinsel, ırksal veya dinsel ayrımcılık taşıyan unsurlar varsa; cezası en az 1 yıl hapis… Aynı şekilde bir devlet memuruna hakaret edilmişse, verilecek hapis cezası 1 ila 2 yıl arasında değişiyor. Bu noktada bir devlet büyüğüyle en aşağı kademedeki devlet memurunun birbirinden farkı yok.
'Senin dünyanı başına yıkarım', 'İpini çekeceğim', 'Bir yerde sakın karşıma çıkma'… Mahkeme bu ve benzeri cümlelerde 'ağır tehdit' olduğu kanısına varabiliyor. Türk Ceza Kanunu'nun 106. maddesine göre 'kişinin kendine, hayatına veya vücut bütünlüğüne' yönelik tehditler 6 ay ila 2 yıl hapis cezasıyla sonuçlanabiliyor.

Eğer tehdit, kişinin malı üzerineyse mahkemenin yorumuyla hapis cezası inebiliyor. Sıkça karşılaştığımız 'Senin kariyerini bitiririm' ve benzeri cümleler de bu kapsamda değerlendiriliyor. Kamu görevlilerine hakaretin bedeli ise 5 yıla kadar çıkabiliyor.
Herhangi bir ünlü isim veya kişi adına Twitter, Facebook, Instagram ve benzeri sosyal paylaşım platformlarında hesap açmanın bir sakıncası yok. Ta ki, 'o' kişi gibi bir şeyler yazmaya veya paylaşmaya başlayana kadar. Adına sahte hesap açılan kişi, o hesabı açan şahsa tazminat davası açabilir. Diğer yandan herhangi bir gece kulübünde veya bir restoranda karşılaştığınız ünlünün fotoğrafını çekip paylaşmanızda herhangi bir sakınca yok. Gönül rahatlığıyla bir 'aşk Skandalı'nı bile fotoğraflayabilirsiniz.
Sosyal medya, kurumlara yönelik şikayetlerin de sık dile getirildiği bir platform. Diyelim ki; gıda zehirlenmesi yaşadınız. Facebook'ta 'Şu restorandaki, şu yiyecek yüzünden zehirlendim' şeklinde bir paylaşımda bulunursanız; bunun altında kalabilirsiniz.

Eğer o ürün tarafından zehirlendiğiniz ispatlanamazsa, şikayette bulunduğunuz kurum size 'marka değerini zedelediğiniz' gerekçesiyle dava açabilir. 'Şu restorandaki, şu yiyecek yüzünden zehirlenmiş olabilirim' gibi daha 'yuvarlak' bir cümle kurarsanız, tazminattan kurtulabilirsiniz.
Türk Ceza Kanunu'nun 106. Maddesi gereği internet üzerinden 'aşırı derecede' rahatsız edilen kişi de dava açabiliyor. Cezası 3 aydan 2 yıla kadar değişiyor. Taciz eğer vücut bütünlüğüne yönelikse; 'tehdit' olarak da değerlendirilebiliyor.

Tacizin illa 'cinsel amaçlı' olması da gerekmiyor. Küfür kısaltmaları söz konusu olduğunda, iş biraz avukatınızın başarısına kalıyor. Mahkemeyi orada kullandığınız ifadenin 'küfür' olmadığına ikna edebilirsiniz; ancak işiniz hayli zor.
Cevabı basit. Kişi Twitter'da veya Facebook'ta paylaştığı bir içerik için yargılanıyorsa, kolayca 'O ben değilim' diyebilir. Ancak bunun için hesabının kendine ait e-posta adresleriyle uyumlu olmaması gerekir. Yani Twitter'da gördüğümüz 'asabi' ve 'tanınmış' kişiler, genellikle 'sahte' bir e-posta adresiyle Twitter'a kaydoluyorlar.
Başka bir internet kullanıcısı tarafından mağdur edilen kişi, savcılığa dilekçe veriyor. Bu dilekçe doğrultusunda savcılık, Emniyet Müdürlüğü'nden soruşturma açılan kişinin 'IP' adresini bulmasını istiyor. Bazen gerek duyulmayıp soruşturma kapatılabiliyor. Olay Twitter'da yaşanmışsa, dava çıkmaza giriyor. Twitter'ın servis sağlayıcısı ABD'de ve içeriği devletle bile paylaşmıyor. Ancak mağduriyet yaratan kullanıcının Twitter adresine uyumlu e-posta adresi bilinirse, IP adresine ulaşılabiliyor.