Bana uzunca gelen bir sessizliği var onun ve yine bana uzunca gelen herhangi bir telefon görüşmesi yapmayışımız.

Postadan gelen dergileri, gazeteleri ve zarfları kucaklıyorum.

İsimsiz bir zarf, oysaki her zaman ismi olurdu sol üst köşede, açıyorum yeni bir Nalan Çelik yapıtı ' Ne Çok Ah, Ne Az Ey' sürprizin böylesi.

Yüzümde güller açtıran tebessümün sebeb-i sahibi Nalan Çelik, yine yaptın yapacağını diyorum kendi kendime.


kanatlarım ah kanatlarım

kendime sarılmış

kanatlarım

acıyla dans edip

şiir yazıyor hala (şiir yazıyor hala, syf. 12 )


Sessiz sedasız kendini biriktiren duygu yoğunluğunun ve yüzyıllar boyunca uyuyan düşüncenin kendini patlattığı bir yapıt. 'Ne Çok Ah, Ne Az Ey' edebiyatımıza sessiz ve mütevazi dokunuşlarla geldi, zaten albenisi de burada gizli.


papatya toplamalı

kimsenin görmediği suskun gelincikler

düşler kurmalı

yapraklarına kalp resmi çizen

yoncalar bekliyor bizi

hadi ufuk biliyorsun

aşkın hep acelesi var ( mart ve bekleyiş. syf.16 )


Diğer kitaplarından daha farklı bir ses var Nalan Çelik'in bu kitabında. Beni daha fazla sarıp sarmalayan, ayağı yere daha sağlam basan dizeler bunlar. Sesini bulan, bulduğu bu sesi fazlasıyla hak etmiş bir şair izlenimi giderek kuvvetleniyor dimağımda.


tek İbrahim mi hata etti

tüp bebekleri yaratan sistem

üniversiteler yarı açık cezaevleri

kot taşlama fabrikaları

maden ocakları


çamaşır suyu yürüyen bantta saçları

sonra ciğerleri sarartır

hep öksürüyor on beş saat çalışan

konfeksiyoncu küçük kızlar

asgari ücrete 1 tl zam geldi

'günü yakala' diyor İngilizce orman kralları

…………

…………

…………

şiirleri alet etmiş tanrılar

ah İbrahim ah

kan … kan kokusu nasıldır şimdi

bilirmisin ( bilirmisin, syf.18 )


Salt çağının tanıklığı yok bu dizelerde. Yalana, dolana, talana 'dur' diyebilmek. Arsızın, uğursuzun, hamsızın, namerdin gözüne gözüne dürtebilmek sözcükleri, dizeleri.

Kınından sıyrılınca bir bıçak gibi, bağrına bağrına saplanır ve bir mavzer gibi patlar, sözcükler bir mermi olur dizeler mıh gibi çakılır yezidin sinesine.


en nefret ettiğim sözlerden birkaçı

cümle aralarına saklanı veren


ilkokul fişlerinin ezbercisi şair bozuntuları

renkler ve talar yutacak bir gün sizi (bir gün, syf. 55)

…………….

…………….

…………….

Şiirin kanına giren, ırzına geçen, sözcük tellallarına bu haykırış bu sitem. Nalan Çelik'in bu dizeleri on yıllar önce yazdığım 'Vah Zavallı Şiir'ime ne kadar da benziyor.

Aklın yolu bir olunca sözcüklerin yolu kesişiyor, aynı kavşaklarda buluşuyor dizeler.


ey şiir kıskanç şiir

hep seninle mi konuşmalı

yaşam akasya dalında rüzgar sevinci

kokularla uçuşuveren

ey şiir

gözümün bebeği şiir

arada sırada bıraksan gözlerimi ( gözümün bebeği, syf. 87 )


21 Mart 2006 Dünya Şiir Günü Bildirisi diyor ki;

Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiiri yani yıldırımı hiç bir şey siper-i saıka durduramaz. Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir kapı önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer.

Şiir her şeyden, herkesten daha güçlü daha yıldırıcıdır. Şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. Şiir Cengiz Han'dan da, Sezar'dan da, Hititler 'den de, Büyük İskender'den de büyüktür. Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir.

Şiir hiçbir güce boyun eğmez. En güçlüden daha güçlü, en güzelden daha güzeldir. Eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır olmayacaktır da.

Bunları neden mi yazdım? Şiirin bu yalın tarifi içinde kendini bulana şair denileceği içim. Bu sosyo-tarihsel ve sosyo-kültürel tahlile diri ve tok sesiyle, eveleyip gevelemeden, sesini aracı koymadan yükseltebilme cesaretine fazlasıyla yakıştırdığım Nalan Çelik için yazdım.

Çünkü O tek kelimeyle bir şair. Benden atmış gün daha kıdemli bu dünya yurttaşlığının asi ve bilge kızı. Onu bir kez daha kutluyor, sanatını ve duruşunu bir kez daha selamlıyorum.