Atama kararının alınmasından sonraki hafta içinde evini yükleyen yeni okuluna gitmeye başladı. Beldede eski öğretmenlerden benimle Müdür Aşur kalmıştı sadece. Henüz bir hafta geçmemişti ki, Aşur'un bir rezilliği beldeye yayıldı.

Babası okulun temizliğini yapan, beşinci sınıfta okuyan bir kız öğrencimiz vardı. Bu öğrenci erken gelişmiş, lise son sınıf öğrencileri gibi boy atmıştı. Nereden baksan gelinlik çağda denebilirdi. Okulun arkasında küçük bir dere yatağı vardı. Beldenin üst tarafında dere yatağını gören bir tek ev vardı. Başka yerden görünmüyordu.

Geçmişte okula erken gittiğimde bu kızı müdürün odasında birkaç kere görmüştüm. Ben içeri girince kız sobayla ilgilenmeye başlamıştı.

Okulun paydos saatinden sonra Müdür Aşur bu kızı dere yatağına götürmüş. Kıza sarılıp, öpüp okşarken de üst kısımdaki ev sahibi bunları görerek yanlarına gelmişti.

-Ne halt ediyorsun lan, diye Aşur'a birkaç tokat atınca Aşur elini cebine sokmuş, on lira para çıkarıp vermiş;

-Aman abi, elini ayağını öpeyim. Şunu al da kimseye bir şey söyleme, demişti.

Adam parayı almış ama oradan kızın dayılarının çalıştırdığı kahvehaneye giderek gördüklerini herkese anlatmıştı. Aşur'un rezilliği bütün beldede duyuldu. Birkaç gece evini taşladılar. İnsan içine çıkacak yüzü kalmadı.

Resmi kurumlara şikayet edilmedi.

Günçalı'ya atamam yapıldığında ''Köye bir yezit geliyor,'' diyen de bu Aşur'du işte. Aşur'un yeğeni oğlumun öğretmeniydi. Bilinçli olarak arka sıralara atmıştı. Hiçbir şekilde eğitim vermemişti oğluma.