“Kusurumuz ne kadar çoksa, O kadar kusur ararız.” Cenap Şahabettin

Sivil toplum örgütleri her zaman birkaç idealist önderin sırtında ilerlemiş ve güç bulmuştur. Her türlü riski alan, hiçbir karşılık beklemeden sadece inandığı için mücadele eden bu insanların sayısı maalesef o kadar azdır ki, bu yüzden de ülkemizin gelişmişlik göstergelerinden biri olan sivil inisiyatifin durumu iç acıcı değildir.

Sayıları oldukça kıt olan, birçok ilde iki elin parmaklarından bile az olan, beklide toplumumuzun mutluluğunun önünü açabilecek bu mücadeleci, fedakâr, idealist ve elit insanlarımızın kıymetini ne kadar biliyoruz acaba? Bunu değerlendirmek için bazı sorular soralım.

Mesela;

· Bu fedakâr ve üretken insanların aldıkları riskin kaçta kaçını almaya cesaretiniz vardır sizce?

· Sizler işinizin dışında ailenizle, eşinizle, dostunuzla hoşça vakit geçirdiğiniz anlarda, bu insanların özel hayatlarından, maddiyatlarından, evlerinden, çocuklarından, aile hayatlarından yaptıkları fedakârlığın ne kadarını yapmaya gücünüz vardır hiç düşündünüz mü?

· Bu insanların bir günü, bir haftası, bir ayı nasıl geçiyordur kendi yaşantınızla hiç kıyasladınız mı?

· Acaba her gün kaç kişinin derdiyle dertlenip çözümü için uğraşıyorlardır veya toplumun genelinin sorunlarını kendi sorunu bilip zihnen kafa patlatıp, bedenen emek sarf ediyorlardır?

· Hep onlardan bir şeyler istendiğinin, onlarınsa kimseden bir şey talep etmeden bu isteklerin karşılanması için uğraştıklarının farkında mısınız?

· En ufak asık suratı veya yorgunluk emaresini hiç yakıştıramadığınız bu insanların da sizler gibi duyguları olduğunu, sizler gibi özel sorumlulukları olduğunu, psikolojileri olduğunu hiç hatırladınız mı?

· Taşıdıkları misyonun, sorumluluğun ağırlığını hiç tarttınız mı?

· Toplumun genelini ilgilendiren herhangi bir konu için bedel ödemeyi göze alıp o bedeli ödediğiniz oldu mu hiç?

· Bu insanların da evlerine ekmek götürmek için sizin işiniz gibi bir işleri olduğu ve sizden farklı olarak hiçbir menfaatleri olmadığı halde bir sivil örgüt mücadelesi için artı mesai verdiği hiç aklınıza geldi mi?

Bu soruları çoğaltmak mümkün. Cevaplarını samimi ve dürüstçe verdiğimizde elimizde kıt olana bu insan kaynağının öneminin ve değerinin farkına varabiliriz ancak.

Uğraşları sebebiyle hep göz önünde olan, hepimizin tanıdığı bu insanlar sohbetlerde konu kaynağı olurlar çoğunlukla. Çünkü onlar hak mücadelesi verirken birçok kişi ve şer odaklarının menfaatlerine de dokunmuşlardır mutlaka. Onları acımasızca eleştirmekten garip bir keyif alan, kendince her şeyi bildiğini sanan insanlara da oldukça sık rastlanır. Haklarında isnat, iftira ve gıybet edenler, küçümseyenler olur sıklıkla. Üstelik herkesle her konuyu müzakereye açık olan bu sivil toplum örgütçüsü insanların yüzüne söyleyemediklerini, arkasından abartarak konuşan ve bunu adına da “eleştiri” diyebilen, kişiliği gelişmemiş birçok şahısın varlığı da bir vakıadır. Bu küçük hesaplar peşinde olan veya kişilik sorunlu şahıslar genellikle “diyorlar”, “söylüyorlar”, “görmüşler” gibi kelimelerle, olayları çarpıtarak, uydurduklarının kendisinden çıktığının belli olmasından korkarak konuşurlar.

Bir rahmetli liderimiz “Dedi kodu, gıybet ve iftira hastalığı Türk milletine Bizans’tan geçmiş ve oradan miras kalmıştır” demişti. Kesinlikle yerinde ve doğru bir teşhis.

Sivil toplum örgütleri ve yöneticilerinin eleştirilmesi son derce doğal ve gereklidir. Fakat eleştiri yapıcı değilse yıkım getirir, çözüm önerisi yoksa dedikodudan öte gidemez, kaynağı belli değilse veya konunun muhataplarıyla neden-sonuç ilişkisi şeklinde ve alenen yapılmıyorsa art niyetlidir.

Bir toplumun gelişmesi ve mutluluğu, kuvvetler ayrılığı prensibinin, yani yasama, yürütme ve denetim mekanizmasının sağlıklı çalışmasına bağlıdır. İşte sivil toplum örgütleri bu nedenle gelişmiş toplumlarda denetim mekanizmasının vazgeçilmez unsurudur. Bu örgütlerin gelişmesi için mücadele veren modern çağın kahramanlarına sahip çıkmamak, yıpratmak “baltayı dizimize değil kafamıza vurmak” la eş anlamlıdır. Bu kahramanlar sendika, dernek, vakıf vb. sivil toplum örgütlerinde (milli nitelikli olanlar) mücadele vermeye devam etmekteler her şeye rağmen.

İyi ki varlar. Ya onlar olmasaydı?

Bu işi bir yapan bulunur muydu sizce?

Mesela siz yapar mıydınız bu insanların yaptığını?

Her şeyden fedakârlık yapar mıydınız, zaman ve emek harcayarak mücadele eder miydiniz onlar gibi..?

Modern çağımızın kahramanları şunu hiç unutmamalıdır; “İdealleri için derin ormanlarda yolculuk edenlerin ayaklarında çakalların diş izleri olacaktır.” Kalemine sağlık Mustafa Kızıklı yüreğine sağlık.

Allah işinizi kolay, yolunuzu açık etsin, selam olsun sizlere… Hayırlı Cumalar