O, Gaziantep’in ilk sanayici kuşağından. Pazarlamada Gaziantep’in ufkunu açan isim. Gaziantepspor”un 11 kurucusundan biri. İlk Yönetim Kurulu üyesi. Gaziantepspor’da uzun süre As başkanlık, genel sekreterlik ve basın sözcülüğü yaptı. Anavatan ve Doğru Yol Partisi’nde belediye meclis üyeliği yaptı. Rahmetli Turgut Özal’ın Gaziantep’teki gözü kulağıydı. Özal onun için ‘benim sigortam’ derdi. Hatta Özal, meclis üyesi aday adaylığı için başvurmadığını öğrendiğinde, formunu kendi eliyle doldurmuştu...

Gerek iş alemi, gerekse spor ve siyaset dünyasının yakından tanıdığı bir isim Yaşar Erkent. Adeta yaşayan bir tarih. Sorularımıza içtenlikle yanıt veren Yaşar Erkent’le yaptığımız röportajdan keyif alacağınıza inanıyorum.

YAŞAR ERKENT KİMDİR?

1941 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk sanayici kuşağındandır. Ortaokul mezunu. Tekstil iş kolunda halı, kilim ve battaniye üretimi ile iş hayatına atıldı. 1961 Yılında Şehreküstü spor kulubünde yöneticilik yaptı.1969 Yılında Gaziantepspor kulubünün kurucu üyeleri arasında bulundu. Yine aynı yıl müteşebbüs heyetinde görev aldı. Görev aldığı sürede Gaziantepspor’da genel sekreterlik ve as başkanlık görevlerinde bulundu.1978 yılında Gaziantepspor’u Türkiye 1. ligine çıkaran yönetimde genel sekreter olarak görev yaptı. Gaziantepspor’da bütün yönetimlerin görev almadığı yıllarda da en yakın destek aldıkları bir Gaziantepspor kulubü üyesi olarak Gaziantepspor kulubünden ilişiğini kesmedi. Anavatan ve Doğru Yol Partisi’nden meclis üyeliği yaptı.

İş hayatını halı imalatı ve pazarlamasıyla sürdürmektedir.

- Yaşar bey Ticari hayatınız, nasıl başladı?

-”Halı, iplik, battaniye satarak ticari hayatına girdim. Gaziantep pazarlamayı bilmezdi, bu konuda yol alamazdı. 1960 yılından sonra ben pazarlamada kendimi çok geliştirdim. Türkiye’nin o zaman 67 vilayeti vardı, ilçeleri dahil hepsini bizzat dolaşmak suretiyle pazarlamada Gaziantep’in ufkunu açtım. Hatta öyle bir şey ki gittiğim yerlerde, o bölge insanlarının kendi lehçeleriyle konuşarak ürün satardım. Karadeniz’e gittiğimde Karadeniz lehçesi, Egeye gittiğimde Ege lehçesiyle konuşurdum. İnsanlara lisanen yabancı kalırsanız size yaklaşamazlar.”

-”Pazarlama için bir eğitim aldınız mı?”

-”Ben ortaokul mezunuyum ama kendimi ortaokul seviyesinde kendimi bırakmadım. Öyle bir kompleksim de yok. Akademi mezunlarıyla, hocalarla oturup münazaralar açık oturumlara girebilirim. Hatta 1970’li yıllarda Gaziantep’te ticaret odasının öncülüğünde pazarlama ile ilgili bir seminer düzenlendi. ODTÜ’den 4 profesör geldi seminere. Ticaret ve sanayi odasını da temsilen ben katıldım. Seminer 3 gün devam etti. Amerikalı hocalar pazarlama konusunda 3 gün boyunca Gaziantep’i yönlendirmeye çalıştılar. Seminerin sonunda bir panelde yarımşar saatlik konuşmaya fırsat verildi. Bana Yaşar bey sizde konuşacak mısınız diye sordular. Zaman olursa görüşlerimi açıklarım dedim. Marmara Üniversitesi’nin de dekanı vardı toplantıda. Paneli o organize ediyordu. Konuşma fırsatı bana geçince 45 dakika konuştum. Konuşmam bitti pazarlama konusunda Amerikalı uzman hocalar paneli yöneten hocaya konuşmacı kaç fakülte bitirdi diye sordular. O da benim ortaokul tahsilim olduğunu biliyordu, hatta ben, ‘Hocaya ilkokulu bitirdiğimi, halkın üniversitesinden yetiştiğimi söyle dedim. Amerikalı hocalar bunu duyunca yerlerinden fırladılar, şaşırdılar beni tebrik etmeye başladılar. Beni yanaklarımdan öptüler. Biz bu güne kadar Türkiye ile ilgili pazarlama konusunda ders veriyorduk ancak konuşmacının buradaki dersi, bizim bütün dersleri yeniden gözden geçirmemizi gerektirdi. Çok enteresan dediler. Bir pazarlamacı önce imalat safhasını, tanıtımı ve halkın bölgesel ihtiyaçlarını bilmeli.”

-Unutamadığınız bir anınız var mı?

-”60 ihtilalinde İzmir’de askerlik görevimi yerine getiriyordum. Menderes asılacağı gece, olaylar çıkar diye askeri birlik olarak, hazır kıta İzmir’i kuşattık. Bir yüzbaşımız vardı, gecenin saat ikisinde elektriği yüzüme tuttu ve ‘Antepli Yaşar Çavuş, öne çık’ dedi. Çıktım, ‘buyur komutanım’ dedim. Yüzbaşı; ‘İzmir’de bir olay çıkarsa, ben size vatandaş ve halka ateş edin diye emir verirsem ne yaparsınız?’ dedi. Ben de, ‘kendi kendimi vururum komutanım’ dedim. Neden? dedi. Çünkü ateş edeceğim insanlar benim kardeşim, anam, babam, yakınlarım, akrabalarım, onlara silah sıkamam” dedim. Yönünü askerlere döndü ve ‘İşte bu kardeşiniz Antepli 6300 tane şehit vermiş bir şehrin evladı. Bana da öyle bir emir verilirse bende size o emri vermek için çok düşünürüm. Belki de emirlere riayet etmediğim için beni divanı harbe verirler ama bende size o emri vermem” dedi gözü yaşardı. Bu anı hiç unutamam.”

-Menderes’in asılması sizi,

ailenizi nasıl etkiledi?

-”Biz ailece Halk partiliydik. Ailemde babam hariç herkes Adalet Partisi’ne geçti. Babam halk partili olarak öldü. CHP’den niye ayrıldığımı söyleyeyim. Antep dışına çıkıp da Demokrat Parti’nin yaptığı hizmetleri görünce gözüm açıldı. Antep’e dönünce Halk partisinin aşırı hırçınlığıyla Türkiye’ye yapılan hizmetlerin mukayesini yapabildim. Halk Partisi çok acımasız muhalefet yapıyordu. Okulları, üniversiteleri kullanıyordu, askeri ihtilale çağırdı. Onun için Adalet Partisi’ne sahip çıktık ve burada siyasete başladık. Türkiye’de 50-60 arasında bir kalkınma hamlesi başlatılmıştı, gençler olarak onu gördük. O dönemde gençler olaya daha farklı baktılar. Ondan önce siyasette pederşahi bir bağımlılık vardı.”

-”Menderes’in ölümü Gaziantep’te

ne gibi değişikliklere yol açtı?

-”Sık sık ihtilal hazırlıkları oldu, yeniden muhtıra verilmeye başlandı. Tabi bu arada İsmet Paşa o muhtıralar karşısında aciz kaldı, seçim oldu, halk Adalet Partisi’ni iktidara getirdi. Gaziantep Halk Partisi’nin kalesiydi. Bu şehrin eşrafı, bu şehrin balını kaymağını herşeyini yiyenler halk partisine çöreklenmişlerdi. Menderes’in öldürülmesi Gaziantep’te de halkı Adalet Partisi’ne yöneltti. Menderes’in ölümünün ardından Halk Partisi Gaziantep’teki Kalesini kaybetti.”

-”Siyasi yönden Gaziantep’te de çok olaylar yaşandı. O yıllarla ilgili neler hatırlıyorsunuz?

-”Türkiye’de ve Gaziantep’te caddelerin kaldırımları bölüşüldü. Gaziantep’te, Düztepe kominizmin yatağıydı. Sağcılar şehir merkezindeydi. Boyacı, Mağarabaşı Şehreküstü gibi. 1978’de yeni bir Mercedes aldım sıfır, gece evin önüne getirip koydum. Gece yarısı patlama oldu. Kapımın zili çaldı, kapıcı ‘aşağı gel arabana bomba koymuşlar’ dedi. 4 teker uçmuş. Kimden şikayetçisiniz dediler, devletten dedim. Devlet bunların bütün faillerini biliyor dedim. 1980 ihtilalinde Düztepe’de olaylar oldu. 1980 ihtilalinden bir gün evvel Türkiye’de kan gövdeyi götürüyordu. Doğuda terör başlamıştı. 1980 ihtilalinin olduğu akşam saat 8’de Nizip yolundaki fabrikamda depolarımı yaktılar. 3 gün yangın devam etti. 300-400 ton dolar ham maddem yandı. Emniyet müdürü yangın bölgesinde, Vali bey telsizde emniyet müdürüne soruyor, ‘Yanan neresi?’ diyor. Emniyet Müdürü ‘Balat Mensucat’ın depoları’ diyor. Vali Bey, ‘Sebebi ne?’ diye soruyor. Emniyet Müdürü, ‘Bu firma sigortadan para almak için deposunu yaktı diye konuşuluyor’ diyor. Vali, ‘Telsizi kapat da bana gel’ diyor. Çünkü Vali Bey gerçeği biliyor.”

DEVAM EDECEK...