Bugünkü yazıma bir Arap Atasözü ile başlamak istiyorum. Yaralı kartala sormuşlar:

'Neden bu kadar hüzünlüsün!..'

'Beni vuran okun arkasında kardeşimin tüyleri var!..' demiş. Daha önce Mısır ve Suriye olaylarını yazarken bir makaleme daha böyle başlamak zorunda kalmıştım. Ne garip tecellidir ki aynı duruma benzer bir olay için yine bu şekilde başlamak durumundayım.

'Türkiye büyüdükçe budanan ve kurudukça sulanan bir ülkedir.' sözünü ilk duyduğumda heyecanlanmıştım. Mükemmel bir tespitti benim için. Kimin söylediğine bakmadan, neden söylendiği üzerinde düşündüm uzun zaman diliminde. İşte bu dilimlerden birisi de 17 Aralık 2013'ü gösterdiğinde, sanki yeni bir darbenin ayak sesleriyle uyandı Türkiye. Polisler nezaretinde yapılan baskınlar, götürülen ve götürülmek istenen önemli kişiler vardı ekranlarda. Sanki bir yerlerden emir komuta almış gibi birlikte hareket eden basın ve yayın organları, ortalıkta savaş naraları atıyorlardı; tıpkı Gezi Parkı eylemlerinde kesintisiz yayın yapan adını anmak istemediğim yabancı basın yayın kuruluşları gibi…

Ortalık toz dumandı. Daha önce birilerinin yapmakta alışkanlık haline getirdiği 'şapkayı alıp gitmek' için uygun bir zamandı. Ama öyle olmadı. İktidar daha önce korsan bir şekilde Genelkurmay Sitesine konulan bildiride olduğu gibi, dik duruşunu diklenmeden gösterdi ve bu ülkenin demokrasiyle yönetildiğini, birkaç kendini bilmez elitin iktidar devirme operasyonlarına prim vermeyeceğini tüm Dünyaya bir kez daha gösterdi.

Önce herkes ne olduğunu anlamaya çalıştı ama pek anlam veremedi. Sonra perde aralandı ve neler olduğu yavaş yavaş netleşmeye başladı. Birisi hançerini çıkarmış bir diğerini sırtından hançerlemeye çalışıyordu. Hançerlemeye çalıştığı aynı safta yer aldıklarıydı. Garipti, anlamlıydı… Sonra bu sahneyi gören fırsatçılar el ovuşturmaya başladılar. 'Oh oh ne iyi oldu, nasıl da birbirlerine düştüler.' diye hayaller kurmaya ve KORO halinde sinsi sinsi gülmeye ve bu işte nasıl heybemizi doldururuz diye PLANLAR kurmaya başladırlar.

Garip bir ironiydi ancak bu işler nedense hep böyle oluyordu. 12 Eylülde birbirine kurşun sıkanlar, birbirlerinin sırtını sıvazlayıp iktidar bile olmuşlardı bu Ülkede. Yani küfür edenler, öldürenler, lanetlenenler, saflar değişince birden melek oluyor ve şeytanlıktan kurtuluyorlardı. Yani sözüm ona VAFTİZ ediliyorlardı…

Derken İKTİDARDAN ve TÜRKİYE'DEN hırslarını alamayanlar da hemen 'biz de bu işten nemalanalım' diye safları sıklaştırmaya başladılar. Derken saflar bayağı bir gelişti. Daha sonradan anlaşıldı ki o dışarıdan intikam alma duygularıyla hareket edenler işin öznesiymiş ve meğerse bütün bu OYUNU SAHNEYE koyanlar onlarmış… Uzun zamandır ellerine bir fırsat geçsin diye DİŞ bileyip düş görüyorlarmış.

Neyse suskun kalanlar artık seslerini çıkarmaya başladılar. Tıpkı Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütü MEMUR-SEN gibi. Üye olmaktan iftihar ettiğim sendikam adına yakışır bir şekilde 'Büyük Türkiye Buluşması' adı altında harika bir organizasyona imza attı. Yapılan bazı izahlar anlamakta zorlanan yüreklerde ses buldu.

Daha önce de Memur-Sen buna benzer eylem ve tavırlarıyla demokrasiye balans ayarı yapmaya çalışanlar 'DUR' demişti. 'Ortak Akıl Eylemleri' bunun en önemli eylemlerinden birisiydi.

Bu buluşmada bazı zihniyetlerin ülkeyi PATAGONYAYA çeviremeyeceklerinin sinyalleri verildi. Bu ülkede ne kadar güçlü ve büyük bir sendikanın olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bundan sonra istedikleri kadar 'siz sarı sendikasınız' desinler. İstedikleri kadar 'Ak Parti'nin arka bahçesisiniz' desinler hiç umurumda değil. Çünkü HAŞHAŞİ olmaktansa sarı sendika olmayı tercih ederim…

Ben 28 Şubatı unutmadım. Ben başörtülülere uygulanan zulümleri unutmadım. Ben inananları fişleyip sokağa atmak için plan ve proje yapanları unutmadım. Ben ikna odalarını ve o dönemde bizi yalnız bırakanları da UNUTMADIM… Lütfen sizler de unutmayın.

Çünkü özgürlüğümüze kast edenler aynı anda GÜNEŞE KÜFRETMELERİ asla tesadüf değildir... Çünkü bu sefer tanklarıyla, toplarıyla ve silahlarıyla değil mızrakların ucuna astıkları ayetleriyle meydanlara çıktılar...

Hadi bakalım el mi YAMAN Bey mi yaman bir görelim...

Ben Uğur IŞILAK dinlemeye gidiyorum…