11 Ocak 2014 tarihinde Eğitim-Bir-Sen İzmir Şubesi Bornova Temsilciği tarafından düzenlenen Memur-Sen kurucu Genel Başkanı Mehmet Akif İnan’ı anma Kültür ve Sanat Şöleni'nde Bayraklı Tepekule Kültür ve Sanat Merkezi'ndeydik. Değerli dostum Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürü Şahan Çoker ile birlikte sahne aldık. Program bitiminde de Yosun Gözlüm, Yüreğim Toroslarda Kaldı ve Aşkın Eşiğinde Ölüme Uyanmak kitaplarımı imzaladım.

Salon İzmir'in en güzel salonlarından birisiydi. 700 kişi'de etkinliğe katılmıştı. Halk oyunları ve resim sergisi gecenin güzellikleri arasındaydı. Beni kürsüye davet ettiklerinde şunları söyledim:

'Eğitim-Bir-Sen 1992 yılında kurulmuş bir sendikaydı. Ancak çok fazla kişi tarafından bilinmiyordu. Ben Eğitim-Bir-Sen'e üye olduğumda sene 1997 yılıydı. Kurucular arasındaydım. Gaziantep'in ben 11. hanımım da 12. üyesiydi. Zaten topu topu 48 üye idik. İnsanların birçoğu sendikamızı ve bizleri tanımadığı için üye olmuyordu. Kendimizi anlatmakta da zorlanıyorduk. Yabancı olduğumuz bu alanda mesafe almak kolay değildi. Bir demlik çayı bitiremediğimiz zamanlar oluyordu. Şimdi bu kalabalığı görünce o günlerden bu günlere emeği geçenlere ne kadar teşekkür etsek azdır, diye düşünüyorum.' dedim. Sonra da 1999 yılında Gaziantep Bayraktar Lisesi'nde başörtülü stajyer öğretmenlere parya muamelesi yapıldığı bir demde, onlar için kaleme aldığım ve tüm başörtüsü mücadelesi verenlere adadığım KARDELENLERE şiirini okumayla başladım...

'Sen kardelensin,

Kardelen sen…

Cihan yansın bin kere,

Başını öne eğersen…' diye bitiyordu… Bu şiirden sonra yazmaya başladım zaten. Evet, 28 Şubat Sürecinde muhafazakar insanların namaz kılmaktan bile imtina ettiği, selamun aleyküm demeye zorlandığı, kimliği belli olacak diye fellik fellik kaçtığı, evindeki dini kitapları sakladığı, bırakın sendikayı ait olduğu cemaat, tarikat ve dini toplantılara bile gitmediği bir zamandan bahsediyorum. İşte böyle bir zamanda hem de Eğitim-Sen Başkanı'nın bulunduğu okulda tek Eğitim-Bir-Sen üyesi idim. Eşim de öyle…

Biz, tabiri caizse kelle koltukta alanı terk etmeden mücadelemize devam ettik ve sonunda tarih bizim haklı olduğumuzu ortaya çıkardı. Her şeyin güllük ve gülistanlık olduğu zamanlarda vefanın en fazla gündeme gelmesi ve o mücadeleyi yapanların onere edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Şimdi böyle bir süreç olsa, temenni etmiyor ve dilemiyorum ama acaba kaç kişi bu yükü omuzlamak için 'ben buradayım' der. Düşünmek gerek…

Geçmişi unutan hiçbir anlayışın geleceği inşa edebilmesi mümkün değildir. Hele hele samimiyetle ve içtenlikle hiçbir badireden yılmadan çalışan kişileri unutmak kendi elleriyle sonunu hazırlamaya eşdeğerdir diye düşünüyorum…

Üyesi olduğum, Şube Sekreterliği Yaptığım ve nihayet şerefle ve gururla 7 yıl Şube Başkanlığı görevinde bulunduğum sendikamın bu günlerini görmek benim için inanılmaz bir duygu. Belki şu an en çok özeleştiri yapmalı ve gücün getirdiği serabın etkisini bu şekilde kırmalı diye düşünüyorum. Yapılan eleştirileri dikkatle dinlemeli not almalı ve müzakereye açmalıyız. Güç bizde kibir, enaniyet ve baskı unsuru olarak değil, tevazu, anlayış ve hizmet duygularıyla süslenmeli ve öyle devam etmeli. Eskiden bir kişinin ne kadar önemli olduğunun bilincindeysek, şimdi de 'aman giderse gitsin' anlayışıyla değil de; bir yaprak bile koparsa vicdanların sızlayacağı anlayışıyla hareket etmeliyiz.

Genel Başkan sendikal vitrin ve vizyon açısından eskiyle kıyaslanmayacak kadar sendikaya mesafe aldırdı. Bunun bundan sonra da bu şekilde devam etmesi en büyük arzumuz. Çünkü ülkemizin bu sendikaya çok ama çok ihtiyacı var, hele hele ülke her krize girdiğinde…

Beni bu etkinliğe davet eden İzmir Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Abdurrahim Şenocak Bey ve Bornova Eğitim-Bir-Sen İlçe Temsilcisi Ebru Yılmaz Yücel Hanım’a çok teşekkür ederim...